Yağmur yağıyordu. Ağlamaktan mı yoksa yağan yağmurdan mıdır bilinmez yüzündeki bütün makyajı akmıştı. O herkesin imrenerek baktığı güzel yüzü, yüzündeki makyajın akmasından dolayı bakılmayacak haldeydi. Oysa mutsuz olduğu zamanlarda bile mutsuzluğunu gizlemek için görünüşüne önem verir saçını ve makyajını güzelce yapar mutsuzluğunu insanlardan gizlemeye çalışırdı. Ve başarıyordu da ama bugün olmuyordu. Zaten olmasını da istemiyordu. Artık kendi olmak istiyordu. Başka birisi değil.
Yağmur olanca şiddetiyle yağıyor, insanlar sokaklardan evlerine kaçıyorlardı. Ama o kendini dışarı attı. Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça gök gürlüyor, gök gürledikçe yağmur daha çok yağmaya başlıyordu. Ağlıyordu. Bunca zaman ağlayamadıklarına ağlıyordu. Bunca zaman insanlara karşı hep iyi olduğuna, onunla işleri bittiği zaman hep sırtlarını dönüp gitmelerine, verip de haketmediğini görmesine ağlıyordu.
Gitmek istediği bir yer yoktu. Sadece yürümek istiyordu. Saatlerce yürüdü. Kararlar aldı. Yürüdükten kaç saat sonra farkına vardı bilmiyordu. Ama yağmur duruyordu. Güneş hafiften kendini göstermeye başlamıştı. Gökkuşağı bile çıkmıştı. Islak bir banka oturdu. Uzun uzun gökkuşağını izledi. O da karar verdi. Bundan sonra onun hayatında da gökkuşağı gibi her renk olacaktı. En koyu renginden, en canlısına kadar hepsi olacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder