29 Aralık 2014 Pazartesi

ÜŞÜMEK...

Üşürsün iliklerine kadar. 
Hem de ne üşüme... 
Sobaya iyice sokulur ısınmaya çalışırsın... 
Ama nafile seni ısıtacak gürül gürül yanan bir soba değil, bir çift el ve bir çift gözdür aslında...

20 Aralık 2014 Cumartesi

OYUN HAVALI GÜNLER :)


Eveeeet. Geldim işte. Çok yorgunum yaaa. Dün akşam buradan da nişanını yazdığım canım arkadaşım Rabişimin kına gecesi vardı. Bi döktürdüm, bi döktürdüm ki sormayın. Hiç yerime oturmadım valla :) Ama gecenin sonunda ise yorgunluktan bitmiş durumdaydım. Rabişimin isteği üzerine akşam onlarda kaldım. Ama uyumak ne mümkün :) Herkes çok yorgun ama kimsenin gözünde bir gram uyku yok. :) Bayağı bir geç saatte yattık. Allah'tan düğün ertesi günü değildi. Pazar günü olacak. Yani yarın. Saah bi güzel kahvaltı yaptık. Ee sonra bende ofisime geliyim dedim. İş güç beni bekler dimi ama :) Yarın Rabişim için büyük gün. İnşaallah şimdi olduğu gibi heeep musmutlu olur fıstığımmmm.
İşte böyle ben oynamalı, yoğun günler geçiriyorum ama arkadaşım mutlu olsun yeter ki ben yorulmaya razıyım :) 

12 Aralık 2014 Cuma

İHTİYACIM OLAN HUZUR... YAĞMUR...

Huzur...Yağmurda hep huzur bulmuşumdur. Bazıları için yağmur ıslanma, çamur, kaos anlamlarına gelebiliyor ama ben yağmurda huzur bulanlardanım.
Huzura ihtiyacım var bu aralar. Ağlamaya... Ağlayamadığım içinde migren yokluyor sürekli :( Yağmur benim gözyaşlarımı kendi damlaları ile saklıyor, görmüyor kimseler ağladığımı... Görmesinler de zaten...
Yağ yağmur... Hep yağ, yağ ki huzur bana da uğrasın...

8 Aralık 2014 Pazartesi

YAĞ YAĞMUR...

Gel artık.
Seni o kadar çok özledim ki.
Dokun parmak uçlarıma.
Dokun göz kapaklarıma.
Senle dolsun her bir tarafım.
Dolsun ki her tarafım senle, ağladığım anlaşılmasın.
Gel artık al götür bütün dertletimi.
Aksın gitsin tüm derdim tasam, hüznüm, kederim...
Yakınında olmak istediğim, nefes alıp verişlerini hissetmek istediğim ama hissedemediğimin yerine tut ellerimi, dol göz pınarlarıma...
Yağ artık...
Yağ yağmur, yağ ki ağlamalarımı anlamasınlar...
Gözyaşı değil, yağmur taneleri sansınlar...

SIMSIKI...


Sustu kadın... Oysa söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki. Mesela onu delice sevdiğini söylemek, ona sarılmak, omuzlarında ağlamak istiyordu. Ama yapamadı kadın. Gururu buna izin vermedi.  Zaten şimdiye kadar hiçbir zaman kalbini dinlememiş kalbine ağır zincirli prangalar geçirmişti. Olmazdı. Olmamalıydı... Susturdu kalbinin sesini, gururu. Arkasını dönüp gitti. 

Sustu adam... Baktı kadının gözlerine. O gözler bi şeyler anlatmaya çalışıyordu ama... Uzatsa elini, tutar mıydı ellerini? Gel gidelim dese. Gelir miydi hiç sormadan sorgulamadan? Gelmezdi. Gelemezdi... Gidiyordu işte... Ama hayır, olmaz buna izin veremezdi... 

Koştu arkasından. Kolundan tuttu. Kadın kolunun  bir anda sımsıkı tutulmasının şaşkınlığını attıktan sonra anlayabildi adamın ağladığını. Olmaz dedi adam, bırakmam seni. Kadının kalbi kalın zincirli prangalarını kırmıştı sonunda. O da gözyaşlarına engel olamıyordu artık. Adam çok sonra fark etti, hala kadının kolunu sımsıkı tutmaya devam ettiğini. Kadın onu bile fark etmemişti. Ağlıyordu. Hiç utanmadan, korkmadan ağlıyordu. Gözyaşları yanaklarını ıslatmayalı uzun seneler olmuştu.  

Sarıldılar sımsıkı. Bundan önce yitirdikleri zamanların acısını çıkarırcasına. İkisi de ne kadar uzun süre sarıldıklarını hiç hatırlamayacaktı.