26 Şubat 2013 Salı

DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN!!! :)


Kar Tanem bir çekiliş düzenlemiş. Eeee çekilişi Kar Tanem yapar da ben katılmaz mıyım? :) Falcı bir kahve fincanı hediye edecekmiş. 
Bizim arkadaşlarla özellikle iki arkadaşımla ne zaman bir araya gelsek kahvemizi içer falımıza da bakarız. Ortam bizim için hiiiiiç fark etmez. Evde de olsak, dışarda da olsak fark etmez. Ama ben fal bakmayı hiç beceremem ama diğer iki arkadaşım güzel bakıyor. :)
Ama bizim evdekiler kahveyi sevmiyor ve fal bakma gibi bir olay da maalesef olmuyor. :( Ben de eğer bu çekilişi kazanırsam artık evde tek başıma da kahve içim falıma bakabileceğim. :)
Eğer çekilişi kazanırsam çooooook mutlu olacağım ama kazanamazsam da gidip o kahve fincanlarından kendime alacağım. :)
Canım arkadaşım Kar Tanesinin linki aşağıdadır. Eğer onu tanımayanınız varsa bence onunla ve yazılarıyla hemen tanışmalısınız. O benim bu blog dünyasındaki en iyi arkadaşım. Beni bıkmadan usanmadan dinleyebiliyor. (Eee nolcak bizde dinleriz demeyin hiçte kolay değil yaptığı benim bile kendimden sıkıldığım şu zamanlarda o benden bıkmadı :) ) 
Bu arada inşaallah birgün Kar Tanem'le karşılıklı kahveler içeriz. :)

TIK TIK: http://atlamakulesi.blogspot.com/2013/02/ilk-cekilisimmm.html

23 Şubat 2013 Cumartesi

MUTLULUK... KİME VE NEYE GÖRE MUTLULUK...



Gözlerinin gülmesi midir?... Yada ufacık titremeler?... Mutluluk nedir bir insanın anatomisinde? 

Mutluluk bir hormondur der bilim adamları. Kimiside adrenalinden gelen olağanüstü duygu diye nitelendirir. Adı yoktur aslında. Mutluluk bir göz mesafesinden atılmış iliklerine kadar ısıtan ateş topudur. 

Neye, ne zaman ve ne şekilde mutlu olunur bilinmez. Ufacık bir iz, minicik bir kıpırtı hatta bazen bir telefon sesidir mutluluk. Uzak yerlerden gelen ve daimi kalınsın istenen. Ama bilinmez misafirliğin kısa olanı makbuldür. Uzun süren her şeyin büyüsü bozulur.

Bir arkadaşımın söylediği gibi. Mutluluk yakama yapışaçaksa çabuk yapışsın ve giderkende derin bir tebessüm bıraksın. Aynalara baktıkça gülümsemem büyür ve gülümsemem sayesinde yine mutlu olurum. 

Son zamanlarda ufacık hadiselere bile mutlu olmayı öğrendim nedense. Küçücük ışıltılar varmış. Hani vücuduna sim sürersin ve büyüsüne kapılırsın. Işıl ışılsındır. Herkes fark etsin istersin. 

Gözlerimdeki ışıltıyı ellerimin arasına alırım gün gün herkese göstermek isterim. Şimdi gözlerime bak ve söyle içimdeki küçük çocuğun hınzırlığı yanında gözlerimde parlayan duygu ne? 

CEVAP: MUTLULUK...

Ben ışığın varlığını keşfettim ve ışık beni dünya üzerindeki Everest'in zirvesine taşıyor... Bazende Kayıp Atlantis'in dibinde buluyorum gözyaşlarımı. Tutup ellerime alıyorum o berrak tuzlu suyu. Dilimi değdiriyorum hafifçe. İçim burkuluyor. Kalbime eziyet etmemeliyim diyorum. Gözlerimin içine dönüp ışığımın ucundan tutuyorum. Mutluyum işte. Sıcacık bir tebessümün kapı ağzında beklemesi gibi... 

Sonra ışık büyüyor ve anlıyorum ki geçici mutluluklar yaşar insan oğlu. Geçici mutlulukların hepsini bir kap tuzlu suya batırıyorum. Üzerlerine bir miktar limon sıkıyorum. Işıl ışıl parlıyor gözlerim ve mutluluğum bozulmuyor,son kullanma tarihi geçmiyor.

Eğer ufacık bir mutluluğunuz, ya da mutluluk ihtimalleriniz varsa ucundan yakalayın bence. Sakın kalıcı misafirliğe davet etmeyin sık sık ama az az kalsın gönlünüzde. Sonra alışırız mutluluğa o mutluluğun içinde bile mutsuz olmaya başlarız. Acılar yaşandıkça mutluluğun kıymeti daha bir artıyor nedense. Acılarınızın ardından ufacık ışıklarımız olsun gönlümüzce.... 

MUTLULUK MU? 

Evet o hepimizin gözlerinin içinde...Tutup yakalamasını bilene... 

16 Şubat 2013 Cumartesi

BAZEN DERİM Kİ...


Bazen derim ki;
Tıpkı bugün dediğim gibi
Alsam başımı, çıksam bir başıma dağlara
Bir güvercin ya da bir serçe olup uçsam
Dağların doruklarına dokunsam
Seyre dalsam uçsuz bucaksız ovaları
Herkesten uzakta

Bir kır çiçeği olsam;
Mesela bir çiğdem ya da bir kardelen
Bir uçurumun kenarında
Kimse ulaşamasa, koparamasa
Sadece rüzgarlar okşasa, güneş koklasa

Bir toz zerresi olsam rüzgarda savrulsam dört bir tarafa
Bulutların üstüne kadar çıksam, sonra yine insem yağmur damlalarıyla
Bir kır çiçeğinin koynuna

Görmesem kimseleri, işitmesem hiçbir şeyi
Gönlüm kırılmasa, kırmasam  başka gönülleri
Bir kale örsem kendime
Kimseleri içeri almasam
İzin vermesem beni incitmelerine
Koyversem bu dünyanın işini

Bazen derim ki;
Tıpkı bugün dediğim gibi...







HAYAT BU, ÇOKTAN SEÇMELİ...



Bazen bize söylenen sözlerin haklılığına kızarız. Ama inanırız da öyle olduğuna.
Kimi zaman dinlediğimiz bir şarkı bize başka başka kapıları, başka başka dünyaları açar önümüze…
O şarkılarda bizden önce söylenmiş ama bizim söyleyemediğimiz sözler vardır…Onun için dokunur taa içimizdeki bi yerlere…
Seçtiğimiz hayatları mı yaşıyoruz? Yoksa başkalarının bizim için seçtiklerini mi?
Yokluklarımız, kırıklıklarımız, acılarımız… 
Seçtiklerimiz evet.
Bir şiirde de diyordu ya. Hayat bu çoktan seçmeli, yaşadıklarımız ise bir dönem ödevi…
Çok canım yanıyor… Şimdiye kadar gördüklerimden ve bundan sonra göreceklerimden…
Kanıyor dizlerim. Ama sadece benim kanayan dizlerim yok, benim de kanattıklarım var elbet…
Diyoruz ya hep ne ayrılıklar, ne aşklar ne başlangıçlar yaşadık diye…
Yani demem o ki çok zor günler geçirdim vaktiyle…

12 Şubat 2013 Salı

BİRİKMİŞ YAKARIŞLAR...


Karanlık, kalbinin varoşlarına kadar işlemişti. Mehtap sırtını çevirmişti gözlerine. Saklamış tüm aydınlıklarını, dolunayını, yıldızlarını… Ne yapsın ki, acımasızlığını gizleyemeyecek kadar bitap düşmüş geceleri gündüz etmekten. Saatin kaç olduğundan emin değil…

Özgürce yazmayı özlemiş. Balkonda. Kapı aralığından süzülen ışık gözlerini kamaştırıyor ve sürüklüyor ruhunun zaman yolculuğuna onu. İçinden geçenler aklına sığmaz oluyor. Birikmiş  yakarışları düğümleniyor boğazına. Ve sualsiz dökülüyor satırlara…

Sevgini söyle bunca yaşanmışlıkta saklı kalan hatıralardan öte… Taze duygular uçur kalbinin karanlık gökyüzüne. Kirlenen umutlardan bahsetme bile. Göz kapaklarının ardında çürüyen hayallere aldırma sakın. Şimdiyi anlat bana.Yeni umutlar ve aydınlık hayaller olsun yarınlarında.

Hasret uzak dursun yorulmuş bedenine. Vedalarsa küçük bekleyişlerinin başlangıcı olsun sadece. Mutluluk yağmurların olsun gözlerinden süzülen. Her bir damlanın ıslaklığıyla dökülsün dudaklarından sevginin yüceliği…

Unutmayı öğren. Benliğinden silinsin hüsran dolu saatler. Konuşmayı öğren, dudakların anımsamasın nefrete bürünmüş kekeme sözcükleri. Gülmeyi öğren. Her karanlığı kesen sevimli güneş gibi aydın olsun yanakların. Yürümeyi öğren. Sadece tozlu kaldırım taşlarını saymakla geçmesin kısa gezintilerin.

Lodosu anla. Sahillerin tüm yakarışlarına rağmen kırıp geçiren dalgaların acımasızlığını… Çünkü ardından gelecek sessizliğin güzelliğini hissedebilirsin. Çünkü okyanusun ortasındaki geminin fırtına sonrası oh çekişini duyabilirsin… Karanlığı yarıp ava giden tayfaların suretindeki umutlu bekleyişi görebilirsin…

11 Şubat 2013 Pazartesi

KİTAPLI MİM :)

                                                               
Deep beni mimlemiş. Safransarı Tolga'nın deyişiyle şettirmiş :) Teşekkür ederim Deep. Bu konuda çok şanslıyım sevgili blog arkadaşlarım beni hiç unutmuyorlar. :)
Yapmam gereken çok karışık bi mim vardı. Hayatım bu kadar yoğun ve karmaşıkken o mimi yapabileceğime inanmıyorum. Mimi yaparken sorular ve cevaplarım arasında kaybolmaktan korkuyorum. Onun için o mimi şimdilik bi rafa kaldırıyorum. :) Herhalde bi gün zamanı gelir ve raftan indirip cevaplarım. Yani herhalde. :)
Şimdiki mim konumuz şöyle;

HANGİ ŞEKİLDE KİTAP OKUMAYI SEVERSİNİZ?

Kitap okumak. İşte benim en sevdiğim şey. Okumak ve yazmak, ikisinden de asla vazgeçemem. Küçüklüğümden beri hep okuyorum. Okumayı çok sevme özelliğimi galiba annemden almışım. Annem hiç okula gitmemiş. Daha doğrusu dedem göndermemiş. Kendi kendine okuma yazmayı öğrenmiş. Şimdiyse 6 çoçuğuyla birlikte sürekli okuyan ve kendini geliştiren, okumaya, bilgiye aç bir insan. Benim süper atom karınca  annem. Onun hayatını bi gün yazmayı düşünüyorum. İnşaallah başarabilirim bunu.
Neyse konuyu dağıtmayayım. Nasıl kitap okurum? Okumayı çok sevdiğim için her yerde ve her durumda kitap okuyabilirim. Lisedeyken okulda günün ilk dersi kitap okuma zamanıydı. Benim günün en sevdiğim vaktiydi. Üniversitedeyken tramvayda kulağıma kulaklığımı takar kitabımı okurdum. Evde yatağımın üstünde yatarak veya oturarak okuyabilirim hiiiiç fark etmez. Yeter ki kitap okuyayım. İş yerinde boş kaldığım zamanlarda ofiste de kimse olmazsa hemen çekmecemden kitabımı çıkarır kitabımı okurum.
Kitap okurken elimde kalemim eksik olmaz. Beğendiğim yerlerin altına çizerim. Hatta altını çizdiğim yerleri yazdığım bi defterim var. 
Kitaplarım benim için çok önemlidir. Mesela kitap kiralamam hiç. Hep satın alırım. Kendi çapımda büyük bir kütüphane oluşturmak gibi bir hayalim var. Yavaş yavaş doluyor kütüphanem :)
Mesela kitapçılar beni çok sever. Özellikle hep giittiğim bi kitapçım var adam beni gördüğünde ağzı kulaklarına varıyor. Her gittiğimde en az bir kitap alıyorum. Sevinir tabi ki.
Tek kitap okuyamadığım yer arabalardır. Midem bulanır. Onun için üniversitede okula gitmek için dolmuştan çok tramvayı tercih ederdim.
İşte böyle. Bende canım arkadaşım Kar Tanemi, Nursalkımı'nı, Bir Garip Şeyma'yı, Kirazlı Dondurma'yı, His ve İz'i, Melinda'yı, Melodram'ı, Pire Kızı'nı, Siyah Kuğu'mu, Uyuşuk Hayalperest'i, Yerli Pollyanna'yı ve Biricit'i mimliyorum. Unuttuklarım varsa şimdiden özür diliyorum. Yapmak isteyen okursa tabi ki yapabilir.
Haaaaaaaaa bi de Safransarı Tolga'yı şettiriyorum. :)

9 Şubat 2013 Cumartesi

''SENİ SEVİYORUM'' DEMEK...

Ne kadar kolaydır seni seviyorum'u söyleyebilmek… 
Ne kadar kolaydır; karşımızdakinin gözlerinin ta derinliklerine bakarken bu sözü fısıldayıvermek. 
Ne kadar kolaydır; karşımızdakini sevgimize inandırıvermek. 
Ne kadar kolaydır; bir şeylerin tıkandığı yerde “bu olmadı, bende şansımı başka sevgililerde denerim” diyebilmek. 
Seni seviyorum… 
Aramızda kaç kişi bu sözü söylerken inanarak söylüyor? 
Aramızda kaç kişi sevgiyi en gerçek ve en yalın haliyle duyumsuyor yüreğinde?
Aramızda kaç kişi sevgisinin üzerinde menfaat tohumlarının yeşermesine izin vermeden sevmeyi becerebiliyor?
Aramızda kaç kişi sevgisi uğruna, almadan vermeyi erdem sayıyor?
Aramızda kaç kişi sevgisini tek bir kadına/erkeğe yoğunlaştırıp, “biri giderse diğeriyle idare ederim” zaafına düşmeden besleyebiliyor?

Bizler sevmeyi yanlış öğrendik, yanlış benimsedik!

Sevmek; sadece sevgiliyle yatakta geçirilen birkaç saat demek değildir.
Sevmek; sadece “işte yatak dışında da birlikteyiz” deyip, sağda solda gezinmek demek değildir.
Sevmek; sadece sevgiliyi koluna takıp, çevreye caka satmak demek değildir.
Sevmek; sadece patlamış mısır yiyerek ya da el ele tutuşarak film seyretmek değildir.
Sevmek; otomatiğe bindirilmişçesine sadece hafta içi, sadece hafta sonu, sadece belli saatlerde buluşmak değildir.
Sevmek; “seviyorsa beni bırakıp gitmez, giderse zaten sevmiyordur” felsefesini savunarak sevgiyi kendi kaderine terk etmek demek değildir.
Sevmek; “o bana nasıl davranırsa, ben de ona öyle davranırım” demek de değildir.

Sevgide yalan olmaz, rutin olmaz, menfaat olmaz, ihanet olmaz!

Sevmek; bazen hiç sebepsiz, sırf sesini duymak için aramaktır.
Sevmek; gecenin bir yarısında uyanıp seni çok seviyorum mesajı yollayabilmektir.
Sevmek; hiç beklemediği bir anda, hiçbir şey demeden sarılabilmektir.
Sevmek; zor anında yanında olduğunu hissettirebilmektir.
Sevmek; sıkıntılı zamanlarda sözle değil, özle destek olabilmektir.
Sevmek; kaybetmemek için kıyasıya mücadele edebilmektir.
Sevmek; tekrar tekrar ne gereği var ki diye düşünmeden defalarca seni seviyorum diyebilmektir.
Sevmek; arabayı birden durdurup, köşedeki çiçekçiden bir çiçek alıp verebilmektir.
Sevmek; hiç gereği yokken bile ona küçücük de olsa bir şey almak, onu sevindirmek isteğidir.
Sevmek; alışkanlıklardan seve seve vazgeçebilmektir.
Sevmek; sevgisi uğruna her şeyi ayaklar altına alabilecek yüreği taşıyabilmektir.
Sevmek; sevgisi uğruna her şeyi ayaklar altına alarak, size koşan sevgiliye yüreğinizi açabilmektir.
Sevmek; koşullar ne olursa olsun, bir dilim ekmeği, bir meteliği paylaşabilmektir.

Sevmek; merak etmek, merak edildiğini bilmek istemektir.
Sevmek; özlemek, özlendiğini duymak istemektir.

Sevmek; başkalarına bakmak, başka birilerini düşünmek, başkalarıyla da gönül eğlendirmek düşüncesinin içinden gelmemesidir.

Böyle hissetmiyorsak, sevgimizi böyle yaşamıyorsak “seviyorum” demeyelim!
Dünyada her şey bu denli kirlenmişken, bırakalım sevdalarımız temiz kalsın….

4 Şubat 2013 Pazartesi

MUTLUYUM KARDEŞİM İLLA Kİ Bİ SEBEBİ Mİ OLMASI GEREKİYOR? :)

 
   Mutluyum bu günlerde. Hatta evdekilerde şaşırıyorlar. Sen bu aralar çok iyisin. Gülücükler dağıtarak dolaşıyorsun diyorlar. Ya mutlu olsam suç, olmasam suç. Bu ne kardeşim yaaaa.  Kaşlarım çatık dolansam niye böylesin diyorlar. Mutlu olsam niye mutlusun diyorlar.
  Geçen gün işteyken annemler aradılar. Biz oturduk konuşuyorduk dediler. Eee dedim ne konuşuyordunuz dedim. Seni konuşuyorduk dediler. İkiz kız kardeşlerim demişler ki. Anne bu abloş bu aralar çok mutlu. Niye böyle acaba. Sebebi ne olabilir, acaba biri mi var ki demişler. (Ahhh keşke gönlümdeki yanımda olsa diyorum tam da burada ve tabi ki içimden) :)
   Aaaaa ne münasebet dedim. Ya size de ne yapsam yaranamıyorum dedim. Niye mutlu olmayayım ki dedim. Ufaklık ameliyatını oldu ve gayet iyi, yüksek lisansı kazandım, işimden çooooooooooook memnunum, arkadaşlarımla aram çok iyi, evde durumlar gayet iyi... Eeee daha ne isteyeyim ki :) Aslında birinin de yanında olmak isterdim ama. :)  İnşaallah bi gün olur. Dua ediyorum...
   Ne yapayım ben şimdi. Mutlu olsam suç olmasam suç. Acaba ben duygularımı çok mu uçlarda yaşıyorum?
   Mutluyum beeeee. Aaaaaaa yeter uzun zamandır kasvetli havalar vardı üstümde biraz dağıldı yaaa. Biraz böyle devam etsin olmaz mı?
  Neyse artık bu kadar yeter. Benim yatmam gerekiyor artık. Yarın Ankara'ya gidiyorum iş için. Sabah 6.45 treni ile. Öğlene Konya'ya dönerim herhalde. Yarın yoğun bi iş günü beni bekliyor. Hadi ben kaçtım. Eyvallah...  :)

KAR TANEM BANA ÇOK GÜZEL BİR HEDİYE GÖNDERMİŞ...

 
   Geldim işteeeee. Geldiiiiiiim. :) Uzuuuuun bir zamandır yazamıyorum. Evet yazamama sebebim iş.   :( Çok yoğun bir iş dönemi geçiriyorum. Ya sabah ofise geliyorum. Oradan oraya koştur. O projeye başla, bu projeyi bitir derken, gelen müşterilerimize  laf anlatmaya çalışırken aaaaa bi de bakıyorum akşam olmuş. Ben hiç internete girebilmiş miyim? Cevap veriyorum: Hayııııııııır!!!  Ama yaklaşık iki hafta kadar sonra kendime yeni bir cep telefonu alacağım. Yani inşaallah. Şimdiki kullandığım telefonumu lise sonda almıştım. Tam 7 senedir kullanıyorum ve hiç tamire gitmedi. :) Ama artık error veriyor. Kafasına göre kapanıp açılıyor. Tuşları basmıyor. Yenileme vakti geldi artık. :) Almaya karar verdiğim telefonda Samsung S3 Mini. Çok hoşuma gitti. S3 kadar büyük değil ve onun tüm özellikleri var. :) Onu aldıktan sonra artık istediğim yerde istediğim zaman nete girer ve yazımı da yazarım, yazılanları da okurum :)
 
   Bu gün beni çok mutlu eden bi şey oldu. Blog sayesinde tanıdığım ve kendimi çok yakın hissettiğim canım arkadaşım Kar Tanem bana özel bi tasarım yapmış. Sayfamın yeni tasarımı onu sayesinde bu kadar güzel oldu :)  Ne kadar mutlu oldum anlatamam. Sayfasında benim için yazdığı şeyleri olurken ofiste oturum ağladım. Ofistekiler kıpkırmızı olmuş gözlerimi görünce kötü bi şey oldu sandılar. Arkadaşım hediye göndermiş dediğimde, gönderdiği hediyeyi beğenmedin mi dediler. Bende aksine çok mutlu olduğum için ağladığımı söyledim. Şaşırmış gözlerle bana baktılar. :) Kar tanem sayesinde insanların birbirini görmeden de dost olabileceğini anladım. :)
 
   Bu blog paylaşımları bana yepyeni kişiler tanımamda çok güzel bir kapı açtı. Bu arkadaşlarım; Bitanecik Kar Şekerim, Canım Arseli Ablam, Nursalkımı, Siyah Kuğum, Deep... Hatırlayamadığım arkadaşlardan özür diliyorum  :)
 
   Neyse çok uzatmayayım. bitanem Kar Taneme çooooooooooooooooook teşekkür ederim. İyi ki varsın canım. Öptüm seni :)