31 Mart 2013 Pazar

İLKBAHAR'IM... ''BÖLÜM 5''


Murat gideli neredeyse yarım saat olmuştu ama Nevbahar hala şaşkınlıktan kendine gelememişti. ''Allah'ım bunun adı aşk mı? Beni öptüğünde neden karnımın içinde yüzlerce kelebek uçuşuyor gibi oldu?'' diye düşünürken, Zeynep eve geldi. Sabah eli dikişli bıraktığı arkadaşı şimdi de ayağı sargılı halde dalgın daldın koltukta oturuyordu. "Canım ayağına ne oldu?" diye sordu. Ama Nevbahar'dan hiç ses çıkmıyordu. Sadece arada elini yanağına götürüyor ve gülümsüyordu. En son Zeynep'in ne sorduğunun farkına varabildi.''Şey, Murat buradaydı...'' diye başladı ve son günlerde aralarında geçen herşeyi anlattı çünkü Zeynep'ten hiç birşey saklamazdı. ''Ayy canım benim valla çok sevindim yaa. Benim bunu hemen Ali'ye anlatmam lazım'' dedi Nevbahar'a sımsıkı sarıldı ve hemen telefonuna sarıldı.

Aceleyle evden çıktı Murat. İlk adımı atmıştı işte. Elinden gelse hep Nevbahar'ın yanından hiç ayrılmazdı. Bütün gece sokaklarda dolaştı. Çok mutluydu ama bir yandan da endişeleniyordu.''Ya Nevbahar, benim ona karşı hissettiklerimi bana karşı hissetmiyorsa?'' diye düşünmeye başladı. ''Ama eğer bişeyler hissetmese bu akşam bu kadar güzel şeyler yaşamazdık değil mi?'' diye geçirdi içinden. Sabaha kadar bu düşünceler eşliğinde sokaklarda dolaştı.  Sabah hastaneye gitti. Ama aklında hâlâ Nevbahar vardı. Saatler bi türlü geçmek bilmedi. Akşam Nevbahar'a gidecekti. Pansuman yapma bahanesi ile onu görecekti.

Sonunda akşam olmuştu. Heyecanını bastırmak için biraz soğuk havada yürümeye ihtiyacı vardı. Yolda yürürken bir çiçekçinin önünden geçti. Bir anda geri döndü ve çiçekciye girdi.  Ona çicek alacaktı. Nevbahar'ına kalbine adı gibi ilkbaharı getiren bu küçük kıza çiçek almak istedi. Çok güzel bir beyaz gül buketi yaptırdı. Heyecanla yoluna devam etti.

Kapının önüne geldiğinde kalbi heyecandan duracak gibiydi. ''Ya evde değilse? Keşke gitmeden önce arasaydım''diye düşündü. Ama zaten Nevbahar bi yere gidemezdi ki. Malum ayağı sargılıydı. Zili çaldı biraz bekledi kapıda. Nevbahar tek ayağı ve tek eli sargılı halde zıplaya zıplaya geldiği için ancak açabilmişti kapıyı. Kapıyı açtı ve hiç konuşmadan bi süre öylece durdular ve sadece birbirlerine baktılar. Sonra Murat kendine geldi ve ''Beni içeri almayacak mısın Küçük?'' dedi. ''Aaa evet özür dilerim dalmışım, tabi ki içeri buyur'' dedi.
Heyecandan  Nevbahar'ı girişte bırakmış kendini bir anda salonda bulmuştu. Oysa Nevbahar'ların evinin holü çok uzundu ve onun ayağı bu halde iken gelmesi biraz uzun sürerdi. Hemen geri döndü. Nevbahar zıplaya zıplaya gelmeye çalışıyordu. ''Seni unutmuşum Küçük, dur dur ayağını daha kötü sakatlayacaksın seni kucağıma alayım'' dedi. ''Yok teşekkür ederim, duvara tutuna tutuna giderim'' dedi. ''Olmaz baksana ne kadar zor yürüyorsun, zaten alıştım seni taşımaya Küçük'' dedi gülümseyerek. Bir daha Nevbahar'ın itiraz etmesine kalmadan Nevbahar'ı kucakladı. ''Ya cidden sen çok hafifmişsin biraz yemek ye Küçük'' dedi yine gülümseyerek. ''Ya sen bana hep niye Küçük diyorsun, ben küçük değilim ki kocaman kızım'' dedi. ''Küçüksün işte sen daha üçüncü sınıfsın, en azından benden üç yaş küçüksün'' dedi. ''Okula da erken başladığım için okul hayatım boyunca hep sınıfımın en küçüğü oldum of yaa'' dedi. ''Aaa o zaman sana kesinlikle Küçük diyeceğim'' dedi. Ve yavaşça onu koltuğa bıraktı.

Sonrada beyaz gülleri Nevbahar'a verdi. ''Bunlar senin için, senin kadar güzel değiller ama senn kadar güzelini ne kadar aradımsa da bulamadım'' dedi gülümseyerek. ''Teşekkür ederim. Çok güzeller, ben beyaz gülleri çok severim'' diyebildi sadece. Heyacandan başka bişey diyemedi.

Nevbahar'ın çok utandığını görünce onun daha çok utanmasını istemediği için Murat konuyu değiştirdi.''Eveeet. Önce ayağına bakalım sonra eline'' dedi. ''Ama önce fırında havuçlu kek var  o pişti mi diye bakmam lazım'' dedi Nevbahar. ''Sen kalkma ben bakarım'' dedi Murat. Mutfağa gitti geldi. '''Daha pişmemiş biraz daha var, pansumanlar bitinceye kadar pişer'' dedi.

Önce ayak bileğinin pansumanını yaptı. Sonra elini pansumanını yapmaya başladı. ''Ne kadar küçük ellerin var'' dedi. Onun elleri avuçlarının içindeydi. Dikişlerini kontrol ederken Bir anda Nevbahar'ın canı çok yandı. ''Aaa'' dedi acılı bir sesle ve bir anlık bir hisle diğer elini Murat'ın elinin üstüne koyuverdi. Nevbahar'ın canının acımasıyla ve buna kendisinin sebep olmasından dolayı Murat'ın da canı acıdı. Nevbahar bir anda diğer elini de Murat'ın elinin üstüne koyunca Murat, Nevbahar'ın iki elini de avuçlarının arasına aldı.
Dünyada ne olup bitiyor hiç umurlarında değilmiş gibi görünüyorlardı. Murat ve Nevbahar birbirlerinin gözlerine bakmaktan kendilerini alamıyorlardı. Daha sonra Nevbahar kendine geldi. Yine utançtan kıpkırmızı oldu. Kafasını eğdi. Murat, Nevbahar'ın küçücük çenesinden tutarak kafasını kaldırdı. ''Çok güzelsin Nevbahar. Bana ne oldu bilmiyorum. Aklımda seni gördüğüm günden beri sadece sen varsın. Bir an olsun seni düşünmeden yapamıyorum. Yok yok aslında bana ne oldu biliyorum. Ben aşık oldum, sana sırılsıklam aşık oldum Nevbahar'' dedi. Nevbahar'ın gözleri doldu. İşte Murat da onun gibi hissediyordu. ''Bende...'' diye bildi sadece ve ağlayarak Murat'a sarıldı.

Kendini Murat'ın göğsüne bırakmış bir halde mutluluktan ağlıyordu. Murat, Nevbahar'ın kafasını kaldırdı. ''Ağlama gül yüzlüm ağlama, sen adın gibi, bana hiç gelmeyecek zannettiğim baharı getirdin, ilk baharım oldun, ağlama ne olur'' dedi. Ne kadar zaman öylece birbirlerine baktıklarını, sarıldıklarını hatırlamıyorlardı. Mutfaktan gelen yanık kokusu ile kendilerine geldiler. ''Eyvah kek!'' dedi Nevbahar. Kalkmaya çalıştı ama ayağından dolayı hemen kalkamadı, o kalkmadan Murat mutfağa gitmişti. Kek kapkara olmuş mutfak duman olmuştu. Nevbahar ancak gelebilmişti mutfağa. Murat'ın elindeki kapkara kalmış keki görünce, ''Ama ben o keki senin için yapmıştım yaa. Sen seviyorsun diye yapmıştım'' dedi üzüntüyle. Üzülme bitanem. Zaten ben senden ömrüm boyunca bu kekten isteyeceğim'' dedi.

30 Mart 2013 Cumartesi

İLKBAHAR'IM... ''BÖLÜM 4''



Ne giyeceğine bir türlü karar veremedi. ''Hangi elbisemi giysem? Altına hangi ayakkabıyı giysem?  Hangisi ile daha güzel olurum?''diye düşündü. En sonunda ne giyeceğine karar verdi. Normal hayatında hiç topuklu ayakkabı giymezdi ama daha güzel olmak için, zorlanacağını bile bile topuklu ayakkabı giydi. Tam hazırlanmıştı ki zil çaldı. Murat arabanın yanında onu bekliyordu.

Murat apartmanın kapısında Nevbahar'ı görünce nutku tutuldu. Zaten güzel olan Nevbahar periler gibi olmuştu. Tam da o anda ''Allah'ım ne olur bu güzel kızı benim kaderime yaz'' diye dua etti. Nevbahar Murat'ın yanına gelmişti ama Murat hala kendine gelememişti. Sadece ''Çok güzel olmuşsun.'' diyebildi. Nevbahar yine utancından kıpkırmızı oldu ve o da sadece ''Teşekkür ederim'' diyebildi.

Murat çok güzel bir retorantta yer ayırtmıştı. Yemeklerini sipariş ettiler. Ve hala Murat gözlerini Nevbahar'dan alamıyordu. Gündelik hayatlarından konuşmaya başladılar önce, okuldan, hocalardan, arkadaşlardan konuştular. Çok güzel bir sohbet eşliğinde yemeklerini yediler. Restoranttan çıktıklarında dışarda kar yağmaya başlamıştı. Yerler iyice kar olmuştu. Nevbahar çocuklar gibi sevindi. ''Karı çok severim. Arabaya binmesek de yürüyerek gitsek olur mu? Karda yürürken çıkan o kıyır kıyır sesi çok severim.'' dedi. ''Olur tabi ki ama ayağında topuklular var, düşüp bir yerlerini incitirsen?'' dedi Murat. ''O zaman sen de beni tutar benim düşmemi engellersin'' dedi. Der demez de bunu nasıl söylediğine kendi de şaşırdı. Bir anda nasıl cesaretini toplamıştı da söylemişti buna kendi de inanamıyordu.''Tabi ki tutarım ben senin düşmene, incinmene asla izin vermem'' dedi.

Nevbahar kıpkırmızı olmuştu. Ne diyeceğini bilemiyordu. Onun için yanından geçtikleri bir arabanın üstünde biriken karı aldı ve Murat'a attı. Kar topu Murat'ın kafasına geldi. ''Demek bana kar topu atarsınız küçük hanım al sana kar topu'' dedi ve o da Nevbahar'a kar attı. Nevbahar Murat'ın attığı karlardan kaçarken ayağındaki topuklu ayakkabıdan dolayı ayağı burkuldu ve tam düşüyordu ki Murat onu belinden kavradı. O anda o kadar yaklaşmışlardı ki birbirlerine onlar haricindeki herşeyi unutmuşlardı. Sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Murat Nevbahar'ın yüzüne gelen karları temizledi. Saçlarını düzeltti. ''Yüzün buz gibi olmuş küçük'' dedi. Murat'ın konuşmasıyla kendine gelen Nevbahar ayağının acısını hissetti. Ayağı burkulmuştu ve canı çok yanıyordu. Murat'a bu kadar yaklaşmanın da verdiği sarhoşluktan dolayı ancak hissedebilmişti acısını. Sadece ''Bileğim çok acıyor''diyebildi. ''Hadi arabaya geri dönelim, ayağına bi pansuman yapalım. Eğer yürüyemeyeceksen arabaya kadar seni kucağımda taşıyabilirim'' dedi Murat. ''Teşekkür ederim, kendim yürüyebilirim'' dedi ama ayağının üstüne basar basmaz canı çok yandı. ''Hadi inat etme, yürüyemeyeceksin. Arabaya kadar bayağı var, yürüyemezsin'' dedi Murat. Nevbahar mecburen kabul etti. Murat onu kucağına aldı ve arabaya doğru gitmeye başladı. ''Çok da ağırmışsın'' dedi şakasına gülerek. ''Ya cidden mi?'' dedi üzülerek Nevbahar. ''Şaka şaka ne ağırı, kuş gibisin, biraz yemek ye'' dedi. Ona hiç bu kadar yakın olmadığı için bu kadar güzel koktuğunu da anlayamamıştı Nevbahar. Ömrü boyunca bu kokuyu duyarak uyumayı ve yine bu kokuyu içine çekerek uyanmayı diledi.

Eve geldiklerinde saat epey geç olmuştu. Nevbahar'ı yine kucağında çıkardı eve. Onlar gelinceye kadar Zeynep çoktan uyuyakalmıştı. ''Ayağına bi pansuman yapmak gerekli. Arabamda bi kaç malzeme olacaktı. Halı saha maçlarında arkadaşlar çok sakatlanıyor ben de onun için arabada malzeme bulunduruyorum her zaman, ben onları alıp geleyim arabadan '' dedi.

Malzemelerle yukarı geldiğinde Nevbahar ayağa kalkmaya çalışıyordu ama canı çok acıdığı için kalkamıyordu. Murat, Nevbahar'ın ayağına pansuman yaptı. ''Ayağının üstüne basma bi kaç gün'' dedi. ''Ama yarın elimdeki dikiş için pansumana gidecektim. Ona nasıl gideceğim?'' dedi. ''Senin pansumana gitmene gerek yok ben yarın hastane çıkışında sana gelir, hem elinin hem de ayağının pansumanını yaparım Küçük'' dedi. ''Sana zahmet olmasın'' dedi Nevbahar. ''Seninle ilgili hiç bişey bana zahmet olmaz.'' dedi ve aniden Nevbahar'ın yanağından masum bir şekilde öptü ve Nevbahar'ın tepki vermesine fırsat vermeden evden çıktı. Şaşkınlık ve mutluluk karışımı bir duyguyla Nevbahar'ı tek başına bıraktı.

28 Mart 2013 Perşembe

ÖYLE İŞTE...



Neden bazen kimsenin beni anlamadığını düşünüyorum acaba? İyi bir iletişime sahip olduğum aile bireylerimle bile anlaşamadığım günler yaşıyorum.  Ya da ben anlaştığımızı düşün
üyorum ama gerçek pek de benim sandığım gibi değil galiba. :( 
Kendimden sıkıldım artık. Nedenini anlayamadığım melankonik bir haleti ruhiyeye sahibim bu aralar. Konuşsam belki biraz rahatlayacağım ama ailemle konuşsam bana diyeceklerini az çok tahmin ediyorum. Herşeyi kafana takıyorsun ve çok büyütüyorsun diyecekler daha beni doğru dürüst dinlemeden böyle dedikleri için ben daha çok sinirleneceğim ve iletişimi o dakika keseceğim. Öyle demek yerine beni biraz dinleseler. Tamam belki ben yersiz bir şekilde can sıkıyorum. Ama benim bu durumumu bana benim anlayacağım dille izah etsinler. Sonuçta benim annem ve kardeşlerimler. Beni anlamak isteseler biraz olsun dinlerler. 
Arkadaşlarıma anlatayım desem herkes benim dertlerimi dinlemek zorunda değil. İnsanları sorunlarımla sıkmak istemiyorum.  Anlatabileceğim arkadaşım da artık evli. Derlerdi evlenince ister istemez farklı olur  diye galiba doğruymuş. :( Arkadaşlığımızda en ufak bir sorun yok. Ama zaman diye bir problem söz konusu. Kendi kendimize kalamıyoruz. Eşi de yakın arkadaşım. Ailemle bile ilgili çoğu şeyi bilir ama sonuçta erkek.  Onun için ben o kadar da rahat olamıyorum.  Onun için arkadaşımla konuşmayı niyet alıp yanına gittiğimde hiç bi şey anlatamadan geri evime geliyorum. :(
Son zamanlarda kendimi olduğu gibi anlattığım tek bi kişi var. Bu yazıyı okuyunca zaten bu kişinin kendi olduğunu anlayacak.:) Beni bitmez tükenmez bir sabırla dinliyor. Yolumuz blog aleminde kesişti. Ve iyi ki de kesişti. Evet sensin canım benim. Kar Tanem... İyi ki varsın. Bazen benim bile kendime tahamül edemediğim zamanlarda bile beni sabırla dinledi. Teşekkür ederim. İyi ki varsın.
Aaaa bide bana abla gülü diyen Arseli Ablam var. O blogunu kapattı ama iletişimimiz devam ediyor. Onun bana abla gülü demesi bile yetiyor. Mutlu oluyorum. :) Blogumda onun abla gülü diye başlayan yorumlarını özlemişim şimdi farkettim.
Neyse yaaa. Çok mu uzattım ne. İşte böyle. Her an yağmur yağacakmış gibi havalar var ya öyleyim işte bu günlerde... Dokunsalar ağlayacağım. Ama dokunan yok...

27 Mart 2013 Çarşamba

İLKBAHAR'IM... ''BÖLÜM 3''



Çayı hazırlamışlardı.Onlar gelmeden kekleri de kesip servise hazırlamışlardı zaten. Zeynep kekleri, Nevbahar da çayları getirdi. ''Havuçlu keki çok severim.'' dedi Murat. Zeynep hemen söze girdi. ''Bizim evde yemekleri, pastaları genelde Nevbahar yapar ben genelde aşçı yamağı modunda takılıyorum. Laf aramızda hepsini de çok güzel yapar arkadaşım.'' dedi. ''Gerçekten çok güzel olmuş.'' dedi Murat. ''İstersen bir dilim daha getirebilirim'' dedi Nevbahar. Nevbahar kek getirmek için mutfağa gittiğinde Murat da çayını doldurmak için arkasındam mutfağa girdi.  

Nevbahar tam keki kesiyordu ki Murat'ın mutfağa geldiğini anlayınca bir anda heyecandan elini kesti. Kesik bayağı derindi ve çok kan akıyordu. Murat kesiğe baktı ve ''Buna dikiş atılması gerekiyor, bayağı derin kesilmiş, hemen bizim fakültenin acilinden giriş yapalım ben dikiş atarım.'' dedi. Dördü birlikte hastaneye gittiler. Murat hemen eldivenlerini giydi ve Nevbahar'ın kesik olan elini tedaviye başladı. 

Normalde şu anda Murat'ın canının acımaması gerekiyordu ama bu karşısındaki küçük kız onun bütün dengelerini altüst etmişti. Sanki onun eli kesilmişti, sanki onun canı yanıyordu. Hiç sesi çıkmıyordu Nevbahar'ın sessizce Murat'ın eline dikiş atmasını izliyordu. Aslında sadece Murat'ı izliyordu. Murat dikiş atarken Nevbahar'ın elleri dikkatini çekmişti.  Ne kadar küçük ve güzel elleri vardı.  Kendi avuçlarının içinde minicik kalmıştı. 

Dikiş atıldıktan sonra Murat ve Ali kızları eve bıraktılar.  Sonra da yurda döndüler.  Murat yatağına uzandığında aklına Nevbahar'dan başka hiç bişey gelmiyordu. Gülümsemesini, gözlerini, ellerini düşünüyordu hep. Sabaha kadar uyuyamadı. Hep Nevbahar'ı düşünüyordu. ''Acaba bi daha onu görebilir miyim? Onunla bi daha karşılıklı oturup konuşabilir miyiz?'' diye düşünüyordu. Yarın ne yapıp ne edip okulda onunla denk gelip bi şekilde sohbet edecek bir ortam yaratacaktı. Bunları düşünürken uyuyakaldı ve hep Nevbahar'lı rüyalar gördü.

Nevbahar'da eve geldiğinde elinin acısını falan unutmuştu. Aklında sadece Murat vardı. ''Ne kadar tatlı bir çocuk, onu yarın okulda görebilir miyim acaba?'' diye düşünürken uykuya daldı ve oda sabaha kadar Murat'lı rüyalar görmüştü.

Sabahleyin Nevbahar erkenden kalktı. Bir güzel giyindi. Saçlarını yaptı. Her zamankinden daha çok özendi dış görünümüne. Zeynep, Nevbahar'ı görünce ''Oooo bu ne güzellik. Kime bu süslenme bakıyım?'' dedi imalı imalı. Murat'ın da durumu farklı değildi. O da erkenden kalktı. Kıyafetlerine daha bir özen gösterdi. Ali de Murat'daki değişimin farkındaydı.

Heyecanlı heyecanlı okula gitti. Hastaları kontrol ederken bile aklı Nevbahar'daydı. Akşam üstüne kadar Nevbahar'ı göremedi. ''Acaba bugün okula gelmedi mi?'' diye düşündü. Canı sıkıldı. Keşke onu görebilseydi.
Nevbahar'da bütün gün etrafına bakınmıştı. Ama bir türlü Murat'ı görememişti. O da ''Acaba bugün okula mı gelmedi?'' diye düşündü. Nevbahar kantinde oturuyordu. Bugünkü dersleri bitmişti ama canı eve gitmek istemiyordu. Murat'da bütün gün okulda çok yorulmuştu. Biraz dinleneyim diye kantine gitti. Tam kantine girmişti ki onu gördü. Mutluluktan nerdeyse havaya uçacaktı. 

İki kahve alıp Nevbahar'ın oturduğu masaya gitti. Nevbahar ders notlarına daldığından dolayı Murat'ı görmemişti. Murat, ''Oturabilir miyim?'' dedi. Derslerin içine çok daldığı için, Murat'ın konuşmasından korktu ve bir anda ayağa kalktığı için Murat'ın elindeki kahve bardaklarına eli çarptı ve iki kahve de Murat'ın üstüne döküldü. Bir anda Murat'ı karşısında görmenin heyecanı, üstüne kahve bardaklarını dökmenin verdiği utançla ne yapacağını şaşırdı. ''Çok özür dilerim. Çok özür dilerim. Lütfen affet. Görmedim seni. Gerçekten özür dilerim.'' dedi. Murat çok yanmıştı. Ama hem Nevbahar'ı görmenin heyecanından hem de kalbindeki ateş daha fazla olduğundan dolayı üstüne kahvenin dökülmesi de yanması da umrunda değildi. ''Önemli değil, benim hatam, çok sessiz yaklaştım galiba.'' dedi.

''Beni boşver zaten bi şey olmadı, senin elin nasıl ağrın geçti mi?'' diye sordu. Hemen eline bakma bahanesi ile Nevbahar'ın elini eline aldı. ''Keşke hep böyle ellerini tutabilsem'' diye geçirdi içinden. Aynısını Nevbahar'da geçirdi içinden. ''Kendimi nasıl affettirebilirim, lütfen söyle'' dedi Nevbahar. Murat şöyle bir düşünür gibi yaptı. ''O zaman bana bir yemek ısmarlayarak kendini affetirebilirsin'' dedi. ''Tamam, beni bir yemek ile affedeceksen tabi ki olur'' dedi Nevbahar. ''Akşam oldu zaten. Bende çok acıktım. Yemek borcunu hemen ödesen olur mu?'' dedi gülerek. ''Olur ama sen kahveli üstünle mi gideceksin?'' dedi gülerek. ''Aaaa evet o zaman yurda bi uğrayayım hemen sonra gideriz olur mu?'' diye sordu. ''Olur hem bende eve uğrayayım da üstümü değiştireyim'' dedi Nevbahar. ''Sen zaten güzelsin, bence hazırlanmana gerek yok ki'' dedi Murat. Nevbahar utançtan kıpkırmızı olmuştu. Murat onun bu halini görünce içinin daha bir sarsıldığını hissetti. ''O zaman ben seni eve bırakayım. Bende yurda geçeyim. Akşam alırım seni evden. Olur mu?'' diye sordu. ''Olur'' dedi Nevbahar. Eve girdiğinde heyecandan öleceğini hissetti.

26 Mart 2013 Salı

GÖZÜM BLOGGERLARIN YOLLARINDA KALDI!!!


Aaaaa valla yazmıyım yazmıyım dedim ama duramadım. Bu günlerde blog alemi pek bi sessiz, pek bi durgun. Tamam ben blogger da yeniyim hepi topu bi kaç aylık bi geçmişim var. Ama önceden her yazdığımda illaki bi yorum alırdım.  Bu beni yazmaya daha da şevklendirirdi. Bilmem okudunuz mu ama ilk defa bir hikaye yazmaya giriştim (insaallah elime yüzüme bulaştırmam ) Takip ettiğim iki tane hikaye var. İlki bitanecik Kar Tanemin hikayesi merakla okuyorum.  Ama o da 3-4 gündür yazmıyor.  Biliyorum geçerli sebebi var ama valla merak ediyorum. İkinci hikaye ise sevgili Siyah Kuğu'nun hikayesi ama yaklaşık 1 aydır da ondan ses çıkmıyor.  Biraz hasta galiba :( En kısa zamanda geçmiş olur inşaallah.
Bu iki arkadaşımın yazdıklarından bende heveslendim ve bende hikaye yazmaya başladım.  Ama kimseden ses çıkmıyor.  :( (Kar Tanem ve Arseli Abloşum hariç onlar yorumlarını farklı kanallarla yaptılar)
Önceden daha fazla post yayınlanıyordu.  Şimdi ise daha az. Bahardan kaynaklı galiba. Hem geldi bahar ayları gevşedi gönül yayları durumu da var hem de bahardan kaynaklı bir halsizlik durumları var bu durgunluk ondan herhalde.:(
En kısa zamanda bu durgunluk biter inşaallah yaa. Ama yorum yazmamız bizden kaynaklı değil senden kaynaklı şekerim diyorsanız bununla ilgili de yazılarınızı bekliyorum. ;)
Neyse çok konuştum bu kadar yeter. Kimsenin kafasını şişirmenin gereği yok demi ama. ;)
Herkese bol postlu ve bol yorumlu günler diliyorum. ;)

25 Mart 2013 Pazartesi

İLKBAHAR'IM... ''BÖLÜM 2''


''Ne oluyor bana. Niye böyle oldum ben'' diyordu içinden ve  gözlerini Nevbahar'dan alamıyordu. ''Ne güzel kız'' diye düşündü. O da kalbinin sesi  dışarıya kadar duyuluyor mudur diye düşünmeye başlamıştı. Çünkü kendini bildi bile kalbi hiç böyle atmamıştı.Bundan önce sevgilileri olmuştu ama hiç aşık olmamıştı. Zaten bundan önceki bütün ilişkilerini de hep başlatan karşı taraf olmuştu.

Ali ile Zeynep aralarında bir şeyler konuşuyorladı. Bu aradan istifade Murat, Nevbahar'la konuşma fırsatı buldu. ''Adınız çok güzelmiş kim koydu adınızı?'' diye sordu. Sonradan sorduğuna pişman oldu. ''Dan diye sohbete mi girilir? Salak'' diye geçirdi içinden. ''Afedersiniz, biraz pat diye daldım sohbete'' dedi. Nasıl dalmasın ki karşısındaki kız büyülemişti onu. Onun da tıp fakültesinde okuduğunu öğrenince ''Nasıl olur da bu zamana kadar onu göremedim?'' diye de hayıflanmaya başladı.

Gülümsedi Nevbahar. Onun bu halini görünce. ''Annem ve babamın uzun yıllar çocukları olmamış. Seneler sonra ben doğmuşum. Bu bebek bize yeniden baharı getirdi, ilk baharı evimize getirdi diye benim adımı ilkbahar anlamına gelen Nevbahar koymuşlar'' dedi.

Murat, ''Demek sen de benim gibi tek çocuksun'' dedi. Bizimkilerinde tek çocuğu benim. Ben de seneler sonra olmuşum. Onun için sen bizim muradımızsın, muradımıza kavuştuk diye adımı Murat koymuşlar'' dedi. Tam da bu arada Zeynep ile Ali ''ne kaynatıyorsunuz'' dediler. ''Hiç. İsimlerimiz hakkında konuşuyorduk.'' dediler.

''Hadi çaylarımızı içtiysek kalkalım'' dedi Ali. Zeynep ve Ali birbirlerine bakıp gülümsediler. Planlarını uygulamaya koymuşlardı. Kararlaştırdıkları filmin biletlerini aldılar. Film tam başlayacağı zaman Zeynep ve Ali çok önemli bir işleri çıktığını şimdi hemen gitmeleri gerektiğini çok acelelerinin olduğunu işleri bitince onları arayacaklarını söylediler. Nevbahar ve Murat'ın bişey demelerine fırsat vermeden sinema salonundan çıktılar.  Sinemadan çıkınca kahkaha ile güldüler. Planları istediği gibi ilerliyordu.  ''İnşaallah bu işin sonu güzel olur'' dediler.

Nevbahar ve Murat çok şaşırmışlardı. Nevbahar ''Bizde arkalarından gidelim'' dedi. Murat'la tek başına kalamazdı. Zaten heyecandan ölecek gibiydi. Murat böyle olmasına sevinmişti. Nevbahar'la birlikte film izlemek çok hoşuna giderdi. Ama zaten Murat filmi izlemeyecekti ki. O film boyunca Nevbahar'ı izleyecekti. 

Film boyuca Nevbahar heyecandan öldü. ''Allah'ım bana ne oluyor böyle, Ya o çocuk bana bakmaz ki. Böyle tatlı çocuğu tek bırakırlar mi hiç? Kesin sevgilisi ya da nişanlısı vardır'' diye düşündü.  Bana bakmaz ki dedi. Murat da aynı şeyleri düşünüyordu.  ''Böyle güzel bir kızı hiç yalnız bırakırlar mı?'' diye düşündü. 

Film bittikten sonra Murat, Nevbahar'a ''Ben çok acıktım.  Birşeyler yiyelim mi?'' dedi. Nevbahar hayır demek istedi ama diyemedi.  Peki dedi. Birlikte yemek yemeye gittiler. Önce okuldan, hocalardan konuşmaya başladılar.  Nevbahar'ın hiç anlamadığı bir ders vardı.  Murat, Nevbahar'a o dersi anlatabileceğini söyledi.  

Murat, konuşurken Nevbahar'a  dalıp  dalıp gidiyordu. ''Allah'ım ne güzel kız diye geçirdi'' içinden yine. Nevbahar çok heyecanlıydı. Karnında kelebekler uçuşuyor gibi hissediyordu. Nevbahar, ''Artık eve gitmeliyim, saat geç oldu'' dedi. Murat, ''Sizi eve ben bırakayım'' dedi. Teşekkür ederim ben otobüsle giderim zahmet olmasın size'' dedi. ''Olmaz hava çok soğuk, zaten kar da yağıyor, üşürsünüz hem zaten sizin ev bizim yurda yakın birlikte gideriz'' dedi Murat. Nevbahar hadi kabul et diyen kalbinin sesini susturamadı ve kabul etti. Arabaya bindiler. 

Normalde çok hızlı araba süren Murat, arabayı olabildiğince yavaş sürüyordu ki onunla daha fazla vakit geçirebilsindi. Nevbahar, Murat'la birlikte olmanın verdiği heyecandan Zeynep ve Ali'yi unutmuştu. Daha yeni aklına gelmişti. Hemen Zeynep'i aradı. ''Canım nerdesin? Bi sorun yok değil mi?'' dedi. Zeynep kıkırdıyordu. ''Sen bizi boşver, asıl siz ne yaptınız, film nasıldı?'' diye sordu. ''Film güzeldi, yemek falan yedik, şimdi de eve geliyoruz'' dedi. ''Murat yanında mı?'' dedi Zeynep. ''Evet beni eve bırakacak'' dedi. '' O zaman ikinizde bize gelin hadi. Zaten Ali'de bizde. Çay demledik. Senin sabah yaptığın havuçlu kek de var çocuklara onları ikram ederiz'' dedi. ''Benimle birlikte bize gelir misiniz? Ali de bizdeymiş. Bizi bekliyorlarmış'' dedi. Murat, gelirim ama bi şartım var" dedi gülümseyerek. "Şart mı ne şartı ki? " dedi Nevbahar.  "Ben hep sen diye hitap ediyorum ama sen hep siz diyorsun. Kendimi kötü hissediyorum.  Bana sen ya da Murat dersen gelirim" dedi. Gülümsedi Nevbahar.  ''Peki bundan sonra sen derim. O zaman bize geliyorsun değil mi?" dedi ve gülümsedi.  Eve geldiklerinde Ali ve Zeynep onları kapıda karşıladı.

23 Mart 2013 Cumartesi

İLKBAHAR'IM... ''BÖLÜM 1''


Kalbi şimdiye kadar hiç böyle atmamıştı. Onu gördüğü ilk an... Kalbi yerinden çıkacak zannetmişti. Kalbinin o güm güm atışları dışardan duyuluyor muydu ki? ''Yok ya duyulmuyordur herhalde. Yani inşaallah duyulmuyordur'' diye düşündü.  Bir anda bütün vücudu buz gibi olmuştu. Ama kalbi yanıyordu henüz farkında değildi.Neden böyle olmuştu ki. Sonuçta arkadaş ortamındaydı. Rahat olması gerekirdi. 

Zaten arkadaşının zoru ile gelmişti. Gelmek istememişti önce. Sonuçta arkadaşı sevgilisi ile gidecekti. Niye çiftlerin arasında olacaktı ki. O şimdiye kadar hep tek olmuştu. Bir çiftin yanında olup da ortama da kendi tekliğini eklemek istemiyordu. Ama arkadaşının ısrarlarına dayanamamıştı. Gideyim bari diye düşündü. Nasıl olsa Zeynep'in sevgilisi Ali de arkadaşıydı.  

Tıp fakültesine ilk başladıklarından beri Zeynep ve Ali'yle çok iyi bir üçlü olmuşlardı. Onlara hiç söylememişti ama Zeynep ve Ali'yi birbirlerine çok yakıştırmıştı. Onlar birlikte olduklarını söylediklerinde onlardan daha çok sevinmişti Nevbahar. 

Üç senedir yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Nevbahar ve Zeynep birlikte aynı evde kalıyorlardı. Nevbahar için Zeynep arkadaştan öte kardeşi gibiydi. Nevbahar'ın hiç sahip olamadığı kardeşi gibi. 

Nevbahar şimdiye kadar hiç aşık olmamıştı. Hiç erkek arkadaşı olmamıştı. Güzel bir kızdı. Erkeklerin ilk bakışta dikkatini çekecek kadar güzeldi. Etrafındaki erkeklerden çok sayıda teklif almıştı ama onun evet demek aklının ucundan dahi geçmemişti. O aşık olacağı adamı bekliyordu. İlk onun ellerini tutmasına izin verecekti. Erkekler rahatsız etmeye çalıştıklarında ise devreye Ali giriyordu. Ali de abisi gibi olmuştu. Zaten Nevbahar, okula erken başladığı için Zeynep ve Ali'den iki yaş küçüktü. Yani tam da abisi gibi olmuştu. Kimsenin onu rahatsız etmesine izin vermiyordu. Onun için ikisinin yanında kendini çok huzurlu hissediyordu. 

İşte olmuştu. Bir anda kalbi güm güm atmaya başlamıştı. ''Ali'nin yanındaki tanımadığı çocuk kimdi acaba? Ne oluyor bana? Niye böyle oldum ben? Onu görünce neden durup dururken karnım ağrımaya başladı?'' Bir yandan neler oluyor bana diye düşünüyor bir yandan da kimse görmeden kaçamak bakışlarla ona bakmaya çalışıyordu.  

Murat da son sınıf  tıp öğrencisiydi. Dıştan sert bir görüntüsü vardı. Ama içi yumuşacıktı. Onun için hastalar onu çok severdi. Hatta bir teyze ''Oğlum evli misin?'' diye sormuştu. Murat da ''Yok teyzecim evli değilim'' demişti. Teyze, ''Peki ya nişanlı mısın?''  diye sordu. O da ''Yok teyzem evli de nişanlı da değilim'' demişti gülerek. Teyze, ''O zaman benim torunum var seni tanıştırayım mı?'' dedi. Murat da ''Yok teyzecim ben düşünmüyorum'' demişti gülümseyerek.

Oysa içinden ''Hep tektim, şimdi de tekim'' diye geçirdi...

Murat ve Ali yurtta kalıyorlardı. Ali üniversiteye ilk başladığı zamanlarda Murat ona çok yardımcı olmuştu. Kısa sürede çok iyi arkadaş olmuşlardı. Murat çok hoş sohbet, neşeli bir insandı. İri yapılıydı. Dışardan görenler onu çok sert biri zannederlerdi. Murat çok şen şakrak olmasına rağmen Ali onu yakından tanıyınca aslında onun gülen yüzünün ardında kimseye anlatmadığı bir yalnızlığı olduğunu anladı. Ve kafasına bi şeyi koymuştu. İki yalnızı bir çift yapmak. Nevbahar ve Murat'ı tanıştıracaktı. Bunu Zeynep'e de söyledi o da bu fikri çok beğendi. Ali, ''Murat çok aklı başında bir adam. Nevbahar'ı ancak ona emanet edebilirim hem birbirlerine de çok yakışırlar'' dedi. Yine abilik ruhuna bürünmüştü.  

Murat'ın nöbeti vardı. Sabaha kadar hastalarla ilgilendiği için çok yorulmuştu yurda gelip hemen uzanmıştı. Ali girdi odaya. Hemen Murat'ı kaldırdı. Kız arkadaşı Zeynep ve yakın arkadaşları olan Nevbahar'la sinemaya gideceklerini söyledi. Onu da davet etti. Önce gelmek istemedi. ''Ben arkadaşlarını tanımıyorum sizi rahatsız etmeyeyim'' dedi. Ama Ali'yi kıramamıştı. Yorgun da olsa ''Tamam'' dedi. Birlikte sinemanın yanında olan cafeye girdiler. Nevbahar ve Zeynep de onları bekliyorlardı.

Aralık ayıydı. Dışarda kar yağıyordu. Cafeye araba ile gelmelerine rağmen çok üşümüşlerdi. Girdikleri anda cafedeki sıcaklık yüzlerine vurdu. Dışardaki soğuktan sonra bu sıcak çok iyi gelmişti. Ali kızların oturduğu masaya doğru yöneldi. Murat'ı kızlarla tanıştırdı. Murat'a bişey olmuştu. Dondu kaldı. Aslında çarpıldı demek daha doğru olurdu.

12 Mart 2013 Salı

ÖYLESİNE...



Öylesine yaşamak...
Hayallerinin gerçek olmasını düşlerken sadece hayal olarak kalmasıyla...
Anlatacakların varken, anlatamadan...
Yaşayabilme ihtimalin olanı yaşayamadan...
Bu dünyada öylesine yaşamak...
Ve bu dünyadan öylesine göçüp gitmek...

11 Mart 2013 Pazartesi

DUR BİRAZ...


Dursan biraz, nefes alsan, kuş bakışı, tepelerden baksan şöyle hayata.
Sen olmadan da işler, bu düzen tıkırında.
Ama yok, düzen böyle.
Aslında rahatlasan, şöyle bir yaslansan arkana, o an ne işin varsa bıraksan bir kenara.
Patrondan azar işitme pahasına, başına gelebilicekleri bile bile durdursan o anı.
Fakat ne mümkün!
Düzen böyle, hayat böyle…
Makineleşmiş insan ruhu mu?
Al sana kanıtı.
Hayal kurmak için bile fırsatın yok.
Olsa bile ortamım uygun değil.
Mevsim yaz değil, yıldız yok, müzik yok…
Anlayacağın hayallere set çekmek için pek çok bahane mevcut.
İçinde yeşeren tüm umutları, aklını bir gelin gibi süsleyen bütün hayallerini gözünü kırpmadan es geçiyorsun.
Direnmiyorsun hayallerin uğruna.
Tek derdin bir yere yetişmek, birilerini memnun etmek ya da akşam trafiğine yakalanmamaya çalışmak.
Ne zaman ki başına bir hal gelir, işte o zaman anlarsın maalesef.
Hayallerinin, umutlarının, en önemlisi de kendinin hiçbirşeyden önemli olmadığını.
O vakit geç midir erken midir buna da kader karar verir elbet.
Ömür denilen şey hayattır.
Ya payına düşen kederi parlatacaksın ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın.
İkincisini tercih edersin umarım...

6 Mart 2013 Çarşamba

İNSANLARDAN HİKAYELER YAZMAK...


    Çocukluğumdan beri bazen kendimi bulunduğum ortamdan bir anda soyutlarım ve sanki ben de o ortamda değilmişim gibi etrafta olan biteni izlerim.  Bu postu yazarken de bir yandan bu işlemi gerçekleştiriyorum. :) Şu anda Konya da güzel memleketimde  kampüs dolmuşundayım. Bosnadan merkeze doğru gidiyorum. Her telden insan biniyor dolmuşa eeeee ne oluyor bana da malzeme çıkıyor :) Çok merak ederim oradaki insanların nasıl hayatları olduğunu. Kendimce onlarla ilgili hikayeler yazarım. Bana çok eğlenceli gelir. Stresli ve mutsuz olduğum zamanlar da bunu özellikle yaparım. Sizde yapar mısınız böyle şeyleri? Hep merak etmişimdir. Ben de bir anormallik mi var da böyle yapıyorum?  Yoksa benim gibiler de var mı merak ediyorum?


4 Mart 2013 Pazartesi

ÖMÜR DEDİĞİN...



Gün batıp giderken ufuktan acaba kimlerin hayatlarında neler bitti ya da neler başladı?
Kimler bu hayata elveda dedi ve gidenin ve artık hiç gelmeyecek olanın arkasından kimler ağladı?
Kaç tane yeni hayat dünyaya ağlayarak merhaba dedi.
Niye ağlar bebekler doğduklarında hiç düşüdünüz mü?
Şimdi diyeceksiniz ilk defa ciğerlerine oksijen gittiği için canı acıyor onun için ağlıyor diye evet bu çoğumuzun bildiği biyolojik bir sebep.
Ben hep ne diye düşünürüm biliyor musunuz?
Bebekler yaşayacaklarına ağlıyorlar güvende oldukları anne karnından hiçte tekin olmayan dünya karmaşasının içine giriyorlar.
Ömürlerinin kısa oluşuna ağlıyorlar.
Ömürleri bu kadar kısa olmasına rağmen bu dünyanın sadece ara bir konaklama yeri olduğunu bildikleri halde insanların birbirlerine yapacağı kötülükleri bildikleri için ağlıyorlar.
İnsan ömrü ne kadar ki şunun şurasında  bir ezanla sela arası kadar değil mi?
Doğduğunda kulağına okunan ezanla öldüğünde okunan sela arası kadar...


1 Mart 2013 Cuma

RÜYALAR...


Rüyalarınızı neye yoracağınızı bilemediğiniz zamanlarınız oldu mu sizinde?
Ben bu aralar gördüğüm rüyaları neye yoracağımı bilemiyorum.
Rüyalarım çıkar benim. Çok defa bunu tecrübe ettim.
Başlangıcı Eylül ayına dayanan ve belli bir konunun olduğu birbirinden çok farklı rüyalarım var ama ilk defa bu rüyaları neye yoracağımı bilemiyorum.
Birilerine anlatsam belki çözülecek ama anlatmaya da kıyamıyorum ki ya anlatınca sihri  bozulur ve bi daha göremezsem o rüyalardan.
Sabah mutlu kalkıyorum o rüyaları gördükten sonra ve gün boyu tekrar tekrar gördüğüm rüyayı düşünüyor ve mutlu oluyorum. 
Bu aralar mutlu olacak şeylere ihtiyacım var. 
Bari rüyalarım sadece benim olsun. Sadece benim...