28 Mayıs 2013 Salı

BİR BARDAK ÇAY...


Merhaba Sevgili,
Sana bu yazıyı bir trenden yazıyorum.
Trende yolculuk yapmayı daha doğrusu her türlü yolculuk yapmayı çok sevdiğimden haberin yok tabi.
Maalesef yanımda yaşlı bir teyze oturuyor.
Yaşlıları sevmediğimden değil, sadece yolculukta sürekli konuşmaya çalışmalarını sevmiyorum.
Ben yolculukları bir başıma kalabildiğim kısıtlı ama çok güzel zamanlar olduğu için seviyorum.
Son zamanlarda yalnızlığımın depreştiği günler yaşıyorum.
Ama bu yalnızlık başka türlü be.
Hep söylenen klişe bir laf var ya kalabalıklar içindeki yalnızlık...
İşte tam da böyle bir yalnızlıkta ikamet ediyorum bu aralar...
Sen şimdi nerelerdesin, kimlerlersin, kimlerle çay içmektesin?
Bildiğim yerlerde misin, yoksa hiç bilmediğim bir evin penceresinde sende henüz tanışmadığın beni mi düşlemektesin?
Bildiğim şey ise henüz benimle olmadığın, benimle içmediğin çayların sayısı...
İnsan hiç tanımadığı birini hep rüyalarında görür mü?
Görür elbet. Ben en büyük kanıtıyım bunun.
Çoğu zaman sırf bunları düşünmemek için kendimi işe veriyorum.
İşten arta kalan zamanda elime bir bardak çay alıyorum.
O çay bardağını eline aldığımda dünyadan uzaklaşıyorum sanki sana doğru geliyorum.
Seni düşlüyorum. Çayıma şeker yerine senin hayalini katıyorum.
Bilmezsin tabi ama ben çayı şekersiz içerim.
Çaya şeker koyunca çok tatlı oluyor.
Senin hayalini ekleyince daha bir gerçekci oluyor.
Biraz tatlı biraz buruk.
Hayat da böyle değil mi zaten sevgili?
Tam da bir bardak çay gibi...
Biraz tatlı biraz buruk...


27 Mayıs 2013 Pazartesi

DUDAĞIMI ARI SOKTU YAAAA :(



Dudağımı arı soktu. :( Evet doğru okudunuz dudağımı cumartesi günü arı soktu. Cumartesi günü işten eve giderken hemen evimin yakınında bir anda bir arı şap diye suratıma geldi ve üst dudağımdan soktu. Hemen eve gittim buz falan koydum ama zaten kalın olan dudaklarım arının sokması ile daha da şişti. :( Annemler o halimi görünce bana güldüler. Kardeşlerim, abla biz olsak neyse zaten dudaklarımız ince olduğu için çok sıkıntı olmazdı, senin dudaklar zaten kalın olduğu için silikonu fazla kaçıranlar gibi oldun dediler. :( 

Bu arıların benle ne alıp veremedikleri var anlayabilmiş değilim. Çocukken de dilimden sokmuştu. :) Köyde babannemle armut yiyorduk. Ben çocuğum görmedim tabi. Oysa armutun üzerinde arı varmış. Tabi bir güzel dilimi soktu. Babannem çok korkmuştu. Dilim şişse Allah korusun nefessiz kalıp ölebilirdim. Allahtan babannem bişeyler yaptı da dilim şişmedi. 

İşte böyle. Arılar beni çok seviyorlar galiba benden pek ayrılamıyorlar sanırım. :) Şimdi işteyim. Dudağım biraz olsun indi. Umarım hemen tamamen iner.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

SİLMEDEN!!!



Silmeden... Hiç silmeden yazacağım bu yazımı. Bir ablam istedi. O ister de ben hiç yapmaz mıyım. 

Aslında silmeden yazmak istediğim çooooook şey var. Aslında bunlara enini boyunu düşünmeden karşımdaki insanlara söylemek istediğim şeyler de diyebiliriz.

Gitmek istiyorum. Şöyle uzaklara. Şu andaki durumumdan uzaklaşmak istiyorum. Kimseyi düşünmeden gitmek. Aile sorumluluğu insanın omzuna binince gidemiyor işte. Kendim gitsen ama onlar olmadan olmaz diyorum. Hep birlikte gitsek ama o zaman benim ortam değiştirmemin anlamı kalmıyor ki. 

Silmeden yazacağım dedim ya. Yazmaya devam. Mesela kendime çok kızıyorum. İnsanlar bana bi şey yaptıklarında bende karşılık olarak onlara birşey dediğimde veya bişey yaptığımda onar üzüldüğü zaman bu insanı hiç sevmesem bile belki önce oh iyi dedim iyi olmuş desem de sonradan bir suçluluk duygusu sarıyor dört bir yanımı. Neden böyle oluyorum anlayamıyorum. Halimden memnun muyum? Hayır... Bu halimden kurtulmak istiyorum ama kurtulamıyorum.

Sıkıldım... Neden mi ev - iş - okul üçgeninde dönüp gelen sıkıcı hayattan sıkıldım. Eee bu durumu değiştirebilirsin diyenler olur kesin. Ama öyle olmuyor işte. Felaket yoğun olan bir iş hayatım var. Okul arada gidiyor işte. Yüksek lisans olunca bi şekilde götürüyorum işte. Ev konusuna gelince. Kalabalık bir ailem var. Ailenin en büyük çocuğu ben. Kalabalığımızın üstüne bizden kat be kat kalabalık olan misafir kadromuzda var. Eee bana bişey demeye gerek kalmıyor bence. O durumu hayal etmeniz çok da zor değil aslında. 

Sonra silmeden devam ediyorum. İş konusu bu aralar biraz canımı sıkıyor. Hak ettiğimi düşündüğüm maaşı alamıyorum. Ama bunu dile de getiremiyorum. :( İğrenç bir kördüğüm bu konu benim için. İlerde inşaallah bende kendi işimi kurduğumda ben hakkı olanı vereceğim çalışanlarıma.

Sonra artık beklediğimin gelmesini istiyorum beee. Bi kaç yazı öncesindeki ''İyi ki'' yazımda demiştim. Bekliyorum diye. Orda da demiştim. Ama artık beklemek bana zor gelmeye başladı. Bir omuz olsun. Başımı yaslayabileceğim. Ağlayabileceğim. Ama ben onu, o beni çok sevecek. Ben biraz bu konuda hayal dünyasında yaşıyorum galiba. Böyle günümüz çıkar ilişkileri gibi olamayacak. Yaa işte anlatamıyorum ama siz yine anlamışsınızdır beni yaaa. 

Öyle işte. Kısaca. Daha çok yazmak, yeni insanlar tanımak, yeni yerler görmek, aşk, zam... bi dolu şey istiyorum. 

Tüm bunları içimden geldiği gibi düzenli cümle kurmaya çalışmadan, silmeden yazdım. Sizde deneyin bence bana iyi geldi :)

18 Mayıs 2013 Cumartesi

EVDE TEK BAŞIMA :)


Çoooook mutluyum çünkü evde yalnızıııııııııım. İşten erken çıktım. Annemlerde misafirliğe gittikleri için ev boş :)  Kalabalık bir aile olmamızdan kaynaklı okul bittiğinden beri evde tek başıma kalamıyordum. Okul varken eğer ev boşsa okulu kırdığım olurdu. :) Ee okul biteli neredeyse iki yıl olacak. Düşünün artık ne kadar uzun zamandır kendi kendime kalamadığımı siz hesap edin. 

Şimdi ayaklarımı uzattım bir elimde telefon bir elimde kumanda istediğimi yapıyorum. Bu anın keyfini çıkarmaya devam. :)

İYİ Kİ...


Beklemek... Neyi ve kimi beklediğini bilmeden beklemek... Ne kadar dayanabileceğini bilmeden beklemek... Gördüğün bir rüyaya güvenerek beklemek... 

Bilirsin bi yerden çıkacaktır... O kadar zamandır beklemelerin nihayetlenecektir... Çektiğin acıların, ağlarken uykusuz kaldığın gecelerin artık bir anlamı olacaktır...

İyi ki diyeceksin. İyi ki başka yanlış yollara girme gafletine düşmeden sadece onu beklemişim. Onu gördüğün zaman bunlar aklına gelecek. 

Gözlerinin içine bakarken hep içinden tekrarlayacaksın; İyi ki, İyi ki...

17 Mayıs 2013 Cuma

YAĞMUR SONRASI GÖKKUŞAĞI...

Yağmur yağıyordu. Ağlamaktan mı yoksa yağan yağmurdan mıdır bilinmez yüzündeki bütün makyajı akmıştı. O herkesin imrenerek baktığı güzel yüzü, yüzündeki makyajın akmasından dolayı bakılmayacak haldeydi. Oysa mutsuz olduğu zamanlarda bile mutsuzluğunu gizlemek için görünüşüne önem verir saçını ve makyajını güzelce yapar mutsuzluğunu insanlardan gizlemeye çalışırdı. Ve başarıyordu da ama bugün olmuyordu. Zaten olmasını da istemiyordu. Artık kendi olmak istiyordu. Başka birisi değil.
Yağmur olanca şiddetiyle yağıyor, insanlar sokaklardan evlerine kaçıyorlardı. Ama o kendini dışarı attı. Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça gök gürlüyor, gök gürledikçe yağmur daha çok yağmaya başlıyordu. Ağlıyordu. Bunca zaman ağlayamadıklarına ağlıyordu. Bunca zaman insanlara karşı hep iyi olduğuna, onunla işleri bittiği zaman hep sırtlarını dönüp gitmelerine,  verip de haketmediğini görmesine ağlıyordu.

Gitmek istediği bir yer yoktu. Sadece yürümek istiyordu. Saatlerce yürüdü. Kararlar aldı. Yürüdükten kaç saat sonra farkına vardı bilmiyordu. Ama yağmur duruyordu. Güneş hafiften kendini göstermeye başlamıştı. Gökkuşağı bile çıkmıştı. Islak bir banka oturdu. Uzun uzun gökkuşağını izledi. O da karar verdi. Bundan sonra onun hayatında da gökkuşağı gibi her renk olacaktı. En koyu renginden, en canlısına kadar hepsi olacaktı. 

16 Mayıs 2013 Perşembe

ŞİVLİLİİİİİİİİİİK :)



Bugün Şivlilik. Konya'da bütün çocuklar sokaklara döküldü. Ellerinde poşetleri, yanlarında mahalle arkadaşları ev ev gezdiler, zillere bastılar kapıları açanlara da hep bir ağızdan Şivliliiiiiiik diye bağırdılar. Ev sahibi de Şivlilik için çocuklara ne aldıysa her çocuğa birer tane verdi. Küçükken bende giderdim. Koca bir poşet dolusu şeker, çikolata toplardık. 


Şivlilik, üç ayların girdiği ilk gün yanı Regaip Kandili'nin olduğu gün olur. Önceleri tüm Türkiye'de uygulanıyormuş ama sadece Konya'da kalmış. Mübarek üç aylara çocukları sevindirerek girmek çok güzel birşey. 

Eeee tabi gün şivlilik günü olunca erkenden kalkılır. Sabah 7 de evler dolaşılmaya çoktan başlanmıştır bile. Şivlilik olacak diye büyük marketler bile günler öncesinden şivlilik satılacak malzemeleri marketin en görülen yerlerine dizerler. Bayramlardaki şeker, lokum alma telaşı gibi şivlilik alma telaşı olur marketlerde bakkallarda. :)


Konya'ya yeni gelen öğrenciler, memurlar önce yadırgar. Düşünsenize sabahın köründen başlamak üzere bi sürü çocuk zır zır kapınızı çalar. Hatta uyanıklar aynı eve bi daha gelirler daha çok şivlilik toplamak için. Ama sonradan onlarda alışırlar şivliliğe. Kırk yıldır Konya'da yaşarmış gibi gelecek sene şivlilik zamanı geldiğinde hemen hazır ederler şivliliklerini kapısına gelen çocukları boş çevirmezler.

Şivlilikten bir akşam öncesinden Fener Alayı yapılır. Eline fenerini alan çocuk dışarı fırlar. Akşam vakti sokaklar ışıl ışıl olur. Havai fişekler atılır. Belediyeler özel fener alayı etkinlikleri yaparlar. Ertesi günü de şivlilik. Çocuklar iki gün boyunca doyasıya eğlenir, bol bol şeker çikolata yerler.



İşte böyleeee.  :) Güzel Konya'mın bir güzelliğini sizinle paylaşmak istedim. Seneye şivlilikte kapımı çalarsanız size de şivlilikten ikram ederim. :)

14 Mayıs 2013 Salı

ANNEM... (2)




Annemle en ekşın dolu yıllarım benim ergenlik dönemimde oldu. Annemin ilk çocuk olmamdan kaynaklı bu konuda tecrübesiz oluşu bizim kavgalarımızın çok olmasına neden oldu. Mesela çarşıya beraber giderdik. Ama çarşıda kavga eder eve ayrı ayrı gelirdik. Anlatacak bi sürü anım var ama hangi birini anlatayım. Yazsam kitap olur. Zaten ilerde inşaallah annemi yazmayı onu bir kitap yapmayı çok istiyorum. İnşaallah yapabilirim.

Mesela bana iş öğretmek için çok katı davranırdı. Ev süpürmemi beğenmediği için sabahtan akşama kadar ev süpürttüğünü bilirim. Şimdi onu kardeşlerime yapmıyosun dediğimde de o zaman cahildim bilmiyordum. O kadar kitap okudum yanlış olduğunu öğrendim. o kadar okuduğum kitap boşa mı gitsin der güler. :)

Neyse ben yazıma devam edeyim. Annem ben 6. sınıfa giderken ilkokulu dışardan bitirmek için halk eğitimin kurslarına katıldı. İlkokul diplomasını aldı. Sonra son gün halk eğitimdeki hocası annemim belgelerini ayarladı ve ortaokula kaydını yaptırdı. Sonra 3 sene ortaokulu okudu. Sonra liseye başaldı. Dışardan liseyi de bitirdi. Şimdi lise diploması var. İlkokula başladığında 5 çocuğu vardı. Lise sınavlarına hamile iken girdi. Bizim ufaklığın okulu, kitabı defteri çok sevmesine şaşırmamalı çocuk anne karnından beri sınavla, kitapla defterle uğraşıyor. :)

Niye bu yaştan sonra okula başladın dediklerinde o benim içimde ukte kalmıştı. Şimdi içim rahatladı der hep. Birinde bize demişti ki. Bir nüfus sayımında eşinizin eğitim durumu dediklerinde babam okur-yazar demiş. Bu annemin çok gücüne gitmiş. O gün iyice kafasına koymuş. Bir sonraki nüfus sayımında sorduklarında annem lise mezunuydu.

Annemin okul günleri bana da ayrı bir sorumluluk düşüyordu. Annemin kayıt yenilemelerini yapıyordum. Ders seçimlerini yapmak, kitaplarını almak bana aitti. Annem mutlu olsun yeter ki ben herşeyi yaparım onun için.

Ben okumayı sevmeyi annemden almışım. Annem çok kitap okur. Evde boş kalsın annem tv izlemez. Hemen bir kitap alır onu okur.

Annem benim ya canım annem. Ben üniversitede anneme daha bir düşkünleştim. Okulda bir tek ben memleketinde okuyordum. Diğer herkes dışardandı. Onların anne özlemini gördükçe ben anneme daha bir yandım.

Ben annemi babam hastalanıncaya kadar hiç ağlarken görmedim. Çocukluğunda anneannemden hiç ilgi annelik görmediği için çocuklarına bunu yaşatmamayı istediği için herhalde ben onu hiç hasta ya da ağlarken hatırlamazdım. Babamın hastalığı onu gerçekten çok yıprattı. 2 sene boyunca hastanelerde üzüntüsünü babama belli etmemeye çalışarak kendini tuttu. Babam vefat edeli 1 yıl olmak üzere. Daha yeni yeni kendini toplamaya başladı. Kafasını dağıtmak için şimdi Arapça kursuna gidiyor. Yine yeni birşeyler öğrenmeye çalışıyor.

Annem benim iyi ki varsın. Arkadaşlarımız hep bize imrenmişlerdir annem konusunda. Benim annem rock müzik dinlemeyi çok sever mesela. Hatta kafa sallamışlığı dahi vardır. :) Bizimle arkadaş gibi olur hep. Arkadaşlarımız annemi hep çok severler.

İşte böyleeeee. Annemi uzun uzun yazmak istiyorum.Ama buraya ancak bu kadarını yazabildim. İnşaallah onun kitabını yazdığımda buradan onun haberini de verebilirim.
Annem benim. İyi ki varsın. Allah'ım sana çocuklarına, sevdiklerine hayırlı uzun ömürler nasip etsin inşaallah. Allah'ın seni başımızdan eksik etmesin.

Yukardaki Candan Erçetin şarkısını da anneme hediye ediyorum...

ANNEM... (1)




Uzun amandır yazmak istediğim, hatta anneler günümde yazmayı planladığım ama bir türlü müsait olup da yazamadığım bir yazım vardı. Şimdi o yazıyı okuyorsunuz. Yani inşaallah bitirebilirsem okuyacaksınız. Biraz uzun olur mu acaba diye düşünüyorum belki bi kaç bölüme ayırırım.

Evet benim uzun zamandır yazmak istediğim kişi annem. Allah'ım iyi ki onu benim annem yapmış. Bu konuda çok mutlu olduğumu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Annem benim. Bitanem. Adı gibi sabır yükü bir kadın.Annem 9 çocuklu bir ailenin 8. çocuğu. Ölen kardeşlerini de sayarsak aslında 11 çocuğun 10. su. Tam bir on numara. Bu dediğimin doğruluğunu annemi tanırsanız hemen anlarsınız. :)

Annem 7 yaşından 20 yaşına hatta düğününe 3 gün kalıncaya kadar halı dokumuş. Haaa öyle zevkine falan değil. Evin geçimi onun ve 3 teyzemin daha dokuduğu halı ile karşılanıyormuş. 2 teyzemde erken yaşta evlenip gitmişler. Hatta en büyük teyzem annem doğmadan evlenmiş. Haa bi de şu var ki anneannem büyük teyzem evlendikten sonra  5 çocuk daha doğurmuş. :) Mesela benim bazı kuzenlerim annemden büyük bende onlara teyze diyorum. :)

Neyse konuyu dallandırıp budaklandırmayayım. Diyeceksin deden ya da dayıların çalışmıyorlarmıydı diye.
Dedem yaşlıymış. Dayılarım ise çalışmazlarmış. Bütün gün evde yatarlarmış. Anneannem ve dedem ise erkek çocuğuna çok düşkün oldukları için oğullarına hiç laf ettirmezlermiş. 
Dedem, hatta dedem o zamanlarda yaşlı olduğu için dayım burnunu sokmuş ve annemi okula göndermemiş. Çok yalvarmışlar. Hem annem hem teyzelerim çok yalvarmışlar ama hiçbirini okula göndermemişler. Annem onlara inat kendi kendine okuma yazmayı öğrenmiş. Nerede yazılı birşey görse hemen okumaya çalışırmış. Annem en çok omo paketlerinin üstündeki yazıları okurdum der. Annem ne zaman ortadan kaybolsa onu kesin birşeyler okurken bulurlarmış.

Bunlardan ayrı bi dolu sıkıntı çekmiş ama içindeki yaşam enerjisi hiç eksilme dahi göstermemiş.Hep hayat dolu olmuş. Çok güzel yaramazlıklar da yaparmış. Hatta birinde dedem ile anneannem köyden  Konya'ya bir akrabalarını ziyarete gideceklermiş. Annem ve küçük teyzem çok gitmek istemiş ama götürmemişler. Dedemin kamyonu ile gideceklermiş. Annemden herkesten habersizce kamyonun kasasına binmiş ve Konya'ya o da gelmiş. Anneannem onu orda görünce çok sinirlenmiş. Annem bi güzel dayak yemiş. Ama benim için o dayağın hiç önemi yoktu diyor. Ben oraya gittim ya hiç önemli değil der hep. :)

Sonra annemle babam evlenmişler. Annem babamların evine gelen ilk gelinmiş. Babamlar 7 kardeş. Hepsi büyüklermiş annem o eve geldiğinde. Ne yanlış yapsam da bana kızsalar diye hep hareketlerimi takip ediyorlardı der. Öyle öyle günleri geçmiş. Ben olmuşum. Hemen arkamdan ikiz kız kardeşlerim olmuşlar. Hem 3 çocuk hem ev işleri hem de ahırda hayvanlar varmış. 3-4 tane inek. 8-10 tane koyun. Yaklaşık 100 civciv ve tavuk. Bunların hepsine annem bakıyormuş. Babannem de sağolsun bize bile yardım amaçlı bakmazmış. Teyzemleri de yardım etmeye kabul etmezlermiş. Annem kendi başına yapmaya çalışırmış. Beni babamın halası evine götürürmüş o bakarmış çoğu zaman. Hala onun yeri bende ayrıdır. Annem ona hep dua eder en azından o işin arasında seni düşünmezdim der her zaman.
Ben 4 yaşındayken Konya merkeze taşınmışlar. Ben ilköğretim 1. sınıfa gittiğimde annemle birlikte bayağı zorlandık. annem sadece kendi kendine öğrendiği kadar okuma yazma biliyordu ve ben de okumayı öğreneceğim. İşteee burda sorunlar çıktı. Aslında tatlı sorunlar diyebiliriz. :) Ben ilkokula başladığımda büyük erkek kardeşim 6 aylıktı. Annem benim bir yandan o ağlarken onu susturmaya çalışıyor bir yandan da bana Cin Ali okutmaya çalışıyordu.Bir sürü komik anım var okuma yazmayı öğrenirken annemle birlikte.

Okumayı yazmayı öğrendikten sonra öğretmenim Türkçe kitabındaki bir parçayı akşam evde yazıp gelmemi söyledi. Anneme bunun aynısını yazacakmışız dedim. Annemde o zaman harfleri de kitapdakinin aynısı yapmalıyız dedi. Bende öğretmenim aynısını yaz gel kızım dediği için anneme uymuş oldum. :) Kitaplardaki ''ğ''ler, ''a''lar, ''y''ler falan farklı olur.  Ama biz o harfleri aynen yazdık. :( Ben sevinçli sevinçli okula gittim öğretmenime hevesle ödevimi gösterdim. Öğretmenim önce bir şaşırdı. Sonra gülümsedi. Kızım harfler benim size öğrettiğim gibi olacak bundan sonra öyle yaz olur mu dedi. Ben okul çıkışı sinirle eve gittim. Anneme kızdım. Annemde güldü. Ben daha çok sinir oldum. :) Çocukluk aklı o anki komikliği sonradan büyüyünce anladım. :)