28 Eylül 2012 Cuma

BLOG, BLOG VE YİNE BLOG... :)

                           
    Eveeeeet... Son bi kaç gündür blogla doğru dürüst ilgilenemedim. Yazı yazamadım. Arkadaşların yazdıkları yazıları da maalesef okuyamadım. O yazıları en yakın zamanda okuyacağım. Çünkü her yazı bana farklı bi düşüncenin kapısını açıyor ve bundan mahrum kalmaya da hiç mi hiç niyetim yok. Bloga bakamamamın nedeni çok yoğun bir iş temposunda olmam. Projeler... Projeler... Projeler... derken ben eve pert olmuş bir şekilde varıyorum ve hiç bi şey yapmaya halim kalmadığı için kanepenin birinde sızıp kalıyordum. Eee bu yoğunluğun arasına doğum günüm girince halimi siz düşünün. Kalabalık... Yoğunluk... Ve sonuç olarak; Yorgunluk... Ama bugün biraz daha sakin işler. Bende fırsat bu fırsat diyerek yazayım dedim. Arkadaşların yazılarını akşam sakin kafa ile okumaya çalışacağım. (Tabi bilgisayar kardeşlerimden bana kalırsa :) Ya insan 7/24 facede olabilir mi sürekli nette tavla, okey oynayabilir mi yaaaa :( e bende kardeş sayısı çok en küçüğü 5 yaşında o bile evde bilgisayarı benden daha çok kullanıyor valla. Galiba en yakın zamanda kendime bi bilgisayar almalıyım)
    Neyse çok konuştum. Ama unutmadan doğum günümü kutlayan blog arkadaşlarım Damlasakızlı Dondurma'ya, ablaların en tatlısı Beyaz Sayfa'ya, Kirazlı Dondurma'ya, Nursalkımı'na, Pire Kızı'na ve sevgili Deeptone'ye çooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooook teşekkür ederim. :)

26 Eylül 2012 Çarşamba

YAŞLANIYOR MUYUM NE :)

Bir yıl daha geçti...
Işık hızında sanki geçen sene bugünle, aradaki zamanın akışı...
Ve umarım iyi değerlendirilmişimdir bu bir yılı... :)
Sağlık deniliyor ya her şeyin başı...
Öyle de...Yaşamayınca başına gelmeyince insan anlamıyormuş... :(
Her ner kadar cümle içinde alışılagelmiş, klasik bir temenni olsa da sağlıklı bir yıl diliyorum yeni yaşımda kendime... :)
Ve tam da şu anda durup, 5 yıl öncesini düşünüyorum...
5 yıl, 10 yıl?..
Ne kadar yakın...
5, 10 yıl sonrası da bu kadar yakın işte...
Geçti...
Geçiyor...
Geçecek...
En ufak anın bile tadı çıkarılmalı...
Ara sıra, denk gelirse deniz kenarında simit, çay keyfi tadılmalı...
Yıllardır aranmayan kim varsa düşünülüp, bir anda aranmalı...
Bir çocuğun kolayca bulabileceği yerlere bozuk paralar bırakılmalı...
Sabah uykusu uzatılmalı bazen, yataktan hiç çıkmamalı...
Küçük notlar yazmalı zamanın eskitemediği...
Saklamalı sonra, hüzün olsun diye değil, anı olsun diye...
Anne, baba hatırlanmalı hayattaysa bu doğum gününde, yazının burasında aranmalı... Onları, yada herhangi birini kaybetmeden hemen telefonlarınıza sarılın ve arayın hadi :)
Ya da eli öpülmeli hemen...
Bir oda yakınlıkta olması bile anne, babanın ne büyük lütuf, ne büyük hediye...
Hiç olmazsa mutfaktan gelen tuzlu koku coşkusu için...
Ve alışverişe gönderilirken "üstü kalsın" jesti için...
Hayatta değillerse, teşekkür etmeli, yıllarca didindikleri için...
Gider nasıl olsa, duyarlar...
Evet hemen şimdi...
Ertelememeli...
Geçti...
Geçiyor...
Geçecek...
Durmalı şöyle bir...
Neler geride kaldı, neler gelecek...
Düşünmeli...
Sonra koşmalı; iyiye, güzele doğru...
Kolay küsmemeli...
Merhametli olmalı...
Umursamamalı tüm bu yazılanları belki...

24 Eylül 2012 Pazartesi

TEMİZLİK HAREKATI... :)

                       
    Temizlik yapmak... Ama her konuda.  Sadece herhangi biryerleri temizlemek değil. Kalbini, beynini, ruhunu kısacası içini temizlemek. Bence asıl önemli olanı da o.
    Boşaltmak gerek fazlalıkları. Çünkü boş yer kalmayınca yenileri hayatımıza alamıyoruz. Dediğim gibi bu her konuda böyle.
    Beynini boşaltmalı insan. Çok dolu olması pek de işe yaramıyor. Tecrübeyle sabit. :)
    Kalbini boşaltmalı. Haketmeyen insanlara yer vermemeli kalbimizin en güzel yerinden.
    Odasını, evini boşaltmalı gereksiz fazlalık olan ne varsa hepsinden kurtulmalı bence.
    İnsanlar (yakın bir zamana kadar bu kişilere bende dahildim) hayatı çok dolu olunca, etrafalarında bi dolu insan olunca, hep hayatlarına birileri giriyor ve gerçek anlamda hiç çıkan olmuyorsa çok mutlu oluyorlar. Ama bence öyle değil.
   İnsanın hem etrafı, hem kalbi hemde beyni dolu olunca mantıklı düşünemiyor. Mantıklı düşünemeyince de hayatı öylece anlamadan akıp geçiyor.
  Onun için anladım ve karar verdim. Etrafımın çok kalabalık olmasının bi anlamı yok. Gerçek anlamda benim yanımda olanlar ve benimde yanında olacağım insanlar olsun yeter.
   Temizlik yapmaya dün odamdan başladım. :) Bu temizliği hayatımın her alanında yapacağım. :)

(Not: İki gündür yazmamam bu temizlik olayını düşünmem ve uygulamaya geçirmemden kaynaklanıyordu)

21 Eylül 2012 Cuma

HAYAL KURMA AYRICALIĞINA SAHİP OLAMAMAK...

                    
     Bazı şeylerin değişmesini beklemek, istediğin şeylerin olması, duaların gerçekleşmesi neden hep zaman alıyor ki :(  Galiba istediğimiz şey gerçekleştiği zaman kıymetini gerçekten bilmemiz için...
     Hayatın artık bi düzene girmesi çok mu zor yaaa ? :(  Gerçekten mutlu olmak çok mu zor? Bunu isteyince çok şey mi istemiş oluyorsun? Geleceğinin nasıl olacağını bilememek... Tamam diyeceksiniz kimse yarının nasıl olacağını bilemez ki diye. Benim ona bir itirazım yok ki. Benim itirazım belki gerçekleşmeyecek olan hayaller bile kuramamak. Bu hayalleri kurabilecek bir hayata dahi sahip olamamak. O hayaller belki gerçekleşecek, belki de hiç gerçekleşmeyecek. Ama olsun. Ben o hayalleri bile kurmak istiyorum. Yeter ki kurabileyim o hayalleri. Onlar yıkılsa da olur ben yine kurarım. Asla vazgeçmem.
     Ben artık yarın, gelecek ay yada seneye şunu yapmayı düşünüyorum, buları hayal ediyorum demek istiyorum. Çok mu şey istiyorum...

                    

20 Eylül 2012 Perşembe

BİRAZ UYU...

                    
      Bazen olur. Ne yaparsanız yapın rahat değilsinizdir. İçinizde bir huzursuzluk vardır. Bunun sebebi herhangi birşey olabilir... Gündelik sorunlar, okul, sevgili, eş, çocuklar, iş ve daha birçok şey... Yada hiç birşey. Yani aslında sıkıntınızın bi nedeni bile yoktur. Belki de uzun bir zamanın birikimidir...

      Nefes alamayacak gibisindir. Hiç birşey yapamıyor ve belki de hiç birşeyi başaramıyorsundur. Yanında kimse yoktur.  Omzuna yaslanıp ağlayabileceğin derdini anlatabileceğin kimse yoktur. Anlatıp da kalbine akan kaynar suları soğutamıyorsundur.  Ve gözyaşın hiç kurumuyordur... Aynada ki siluetini bile tanıyamaz olmuşsundur artık...

     Olsun... Olsun varsın... Uyumak ilaçdır bazen. Biraz uyu... Uyandığın zaman   belki herşey çok daha güzel olacak. Yada öyle olması için küçük bir kıvılcım çakacak...

Sadece çocukken ölmek sırdır bunu bil
Her şeyin farkındasındır
Her sese dönüp bakarsın
Büyümek, uyumak ve unutmak gibidir
Ve büyüklerin dediği gibi
Uyumam gerekir büyümedikçe
Sağır ediyorsa sessizlik
Ve kör ediyorsa aydınlık
Sadece sana görünen ve kimseleri inandıramadığın bir hayalet gibi
Yanı başında oturuyorsa yalnızlık bu gece
Hep aynı saat takımını çalan bir düşman gibidir sesleri
Ve canına kastedecek bir kılıç gibi sallanıyorsa tepende
Unutabilmek için hepsini, biraz uyu...

17 Eylül 2012 Pazartesi

PİŞŞŞTTT!!! TELEFON SAPIKLARI BU YAZIM SİZE!!!

                    
     Ya benim mi çok işim var, çok yoğunum? Yoksa millet mi çok boş? Milletin sapıklık yapacak kadar boş vakti var mı ya? Bugün ofisteyken, ofisin telefonu çaldı. Açtım. Bi erkek. Ama sesini tanıyamadım. İşimiz gereği daha çok erkeklerle muhatap oluyoruz. Ve bende tanıyamadım diyerek adamın ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Ve bana ismimle hitap edince kesin iş için arayan biri dedim. Ama hala tanıyamayınca ben sizi tanıyamadım dedim. O zaman tanışalım deyince benim jeton düştü.
:( Gerizekalı dedim ve kapattım. Israrla aramaya devam etti. Aradığında da bir bayana denmeyecek sözler sarfediyordu. Tam gerizekalı yani. En sonunda patronum aldı telefonu. Ona da aynı. Kapattık telefonu ama hala ısrarla aramaya devam etti. Bi süre sonra açmayınca vazgeçti. Patronum bunu polise bildirmeye gitti bugün. Umarım bulunur ve cezasını çeker gerizekalı.
     Anlamıyorum ya insanlar böyle şeyleri neden yapıyorlar. Böyleleri ile karşılaştıkça erkeklerden soğuyor insan yaaa.
    Öyle olanlar aradığı kişi tarafından karşılık bulacağını falan mı zannediyorlar acaba. Dedim ya işte gerizekalı. Öylelerinden de başka bi şey beklemek galiba boşa umut...

ŞİMDİ OKULLU OLDUK TRAFİĞİ DOLDURDUK!!!


     Bu ne kalabalık ya, bu ne trafik. Konya ne zaman bu kadar kalabalık olmuş. Bugün otobüsle 10 dakikada gideceğim yolu yarım saatte gidemedim yaaaaa :( Allah'tan okul açıldı kalabalık olur diye erken çıkmıştım da işe geç kalmadım. Yürüyerek gitsem daha çabuk giderdim yani... Diyebilirsiniz o kalabalık Konya'nın değil. Üniversite öğrencilerinin gelmesinden kaynaklı diyebilirsiniz ama değil. Çünkü benim evimin ve işimin olduğu yer Konya merkezde. Üniversite kampüsleri ise daha şehirdışına doğru. Bu kalabalık trafik Konya halkından kaynaklanıyor. Valla Allah Ankara'da İstanbul'da yaşayanlara sabır versin. O trafik çekilir mi, o kalabalıkta yaşanır mı yaaa :(
     Evet okullar açıldı. Öğrenciler, öğretmenler okula başladı. Benim kardeş sayım fazla olduğu için okula giden sayısı da fazla :) İki üniversite, iki lise ve bi tanede anaokulumuz var. En küçük kardeşim bu sene anaokuluna başladı. Yeni sistemden dolayı erken başladı anaokuluna. Ama bizimki çok memnun okula başlamaktan :) Bendeniz en büyük ablası olaraktan bütün okul işlemleri ile tek tek ilgilendim.Zaten arada 18 yaş fark olunca doğurmak haricinde herşeyini yaptım, yapıyorum ve inşaallah yapmaya da devam edeceğim :)  Geçen hafta alıştırma haftası olduğu için yarım gün gidiyordu okula. Artık tüm gün gidecek. Ama hiç sorun çıkarmadı fıstığım. Çocuğun etrafında sürekli okul muhabbeti olduğu için hep okulla, kitapla, kalemle içiçe çocuk. Ondan dolayı mutlu mutlu okula gidiyor. Belki yeni sistemden şikayetçi olanlar vardır ama biz değiliz valla. Tamam eksikleri var. Çok acele bi şekilde yapıldı. Sistem oturmadan yürürlüğe koydular. Ama bir gerçek var şimdi ki çocuklar daha akıllı. Onun için çok fazla sorun olacağını düşünmüyorum. Ben de okula erken başladım. Üniversiteye hazırlanma aşamasında da sene kaybım olmadığı içi 17 yaşıma yeni girdiğim sene üniversite 1. sınıftaydım ve hiç bir sorun yaşamadım eğitim hayatım boyunca. Tek sorun hep sınıfın en küçüğü olmamdı bu üniversite de böyle oldu :)
     Uzun lafın kısası; umarım yeni eğitim-öğretim yılı herkes için güzel geçer. Okullu olan herkese iyi dersler. Ha bu arada okul bitip iş hayatı başlamış biri olarak söylüyorum; OKULUN KIYMETİNİ BİLİN!!!

16 Eylül 2012 Pazar

İLK MİMİM :)


Sevgili PİRE KIZI beni mimledi. bu benim ilk mimim :) Ve bu mim olayı çok hoşuma gitti. Neyse uzatmadan başlayayım.
1)FAVORİ RENGİN?
Bi düşüneyim bakalım. Aslında öyle favori bi rengim yoktur. Mavi ve yeşili çok severim. Ama bi karar vermek gerekirse tercihimi maviden yana kullanıyorum :)

2)FAVORİ HAYVAN?
Şimdiye kadar bi kaç hayvan bakma deneyimim oldu. Hediye gelen japon balıklarım oldu. Şaziye ve Pakize onlara ne kadar iyi baksam da kısa bi süre sonra öldüler :( Sonra kız kardeşlerime hediye gelen iki tane su kaplumbağası vardı. Behlül ile Bihter kardeşlerim bakmadıkları için onlarla hep ben ilgileniyordum ama anlayamadığım bi sebepten ötürü onlar da öldü :( Son olarak da kanaryamız Yastık vardı. Pufik pufik şişko bi kuştu onun için adını Yastık koymuştuk. Ama geçen hafta oda öldü :( Pek başarılı bir hayvan bakma deneyimim olmadı anlayacağınız. 
Ama benim favorim kedidir. çok severim kedileri.Eğer annem izin verse hemen bi kedi alacağım. Onların o mırmır sesleri çok hoşuma gidiyor. Köyde babannemin vardı kedisi. Onu kucağıma alır elime de kitabımı da alır onun mırmır sesi ile birlikte kitap okuması çok zevkli olurdu. Kendi evim olduğumda bi kedim olacak.   

3)FAVORİ SAYI?
Favori sayım 6'dır. Bi sebebi yok. Sadece 6 :)

4)FAVORİ İÇECEK?
Çay... Çay... Çay... Her zaman çay. (Çok açık ve şekersiz olacak)  :)

5)FACEBOOK MU TWİTTER Mİ?
Aslında her ikisi de değil ama  Facebook diyeyim bari :)

6)TUTKUNUZ?
Bilmem. Hiç düşünmedim ki. Bi tutkum yok sanırım :) Ama yeni oluşturduğum blogumu sürekli kontrol etmekten kendimi alamıyorum. Bu sayılır mı? :

7)FAVORİ GÜN?
Galiba cumartesi. Özel şirkette çalışınca tek tatil günü pazar. Ondan dolayı ertesi günü tatil olduğu için cumartesi :)

8)FAVORİ ÇİÇEK?
Papatya. Çünkü çok güzeller. :)

9)HEDİYE ALMAK MI VERMEK Mİ?
Almayıda severim ama vermek beni daha mutlu eder. Kısa bir süre önce birisine yeni iş hediyesi aldım. Ve bundan dolayı çok mutlu oldum. Ama yakında bende hediye alırım birilerinden herhalde. Çünkü doğum günüm yaklaşıyor. :)

İşte böyle... Böylece ilk mimim sona ermiş oldu.  Pire Kızına tekrar teşekkür ederim. 
Bende mim bayrağını birgaripSeyma'ya, Beyaz Sayfa’ya ve Deeptone’ye devrediyorum J

15 Eylül 2012 Cumartesi

OKUMAK... KONUŞMAK... YAZMAK... HANGİSİ SİZİN İÇİN DAHA ÖNEMLİ?

    
     Okumak... Hep okumuşumdur. Etrafın tabiriyle kitap kurduyum da denebilir. Okumayı öğrendiğimden bu yana sürekli okuyorum. Okuma yolculuğum cin ali serisi ile başladı ve bakalım nasıl son bulacak. Kendi kütüphanemi oluşturuyorum. Yani bunu yapmaya çalışıyorum diyelim. İlerde hepsini okuduğum kitaplardan oluşmuş bir kocaman bi oda büyüklüğünde bi kütüphanem olsun istiyorum. Umarım yapabilirim.    
                    
     Konuşmak... Gerçekten konuşabilecek dertleşebilecek birilerini bulmak. İnsanın hayatında böyle birileri olmalı. ben şanslıyım. Hayatımda bi kaç tane böyle isim var. Zaten herkese hemen içimi açmam. Açtım zamanında canım yandı bende artık tecrübeliyim bu konudaaçmıyorum artık i,çimi kolay kolay. Dedim ya iki kişi var onlarla herşeyimi konuşuyorum bu da bana yetiyor. Ama çok konuştuğum da vardır. Bu kızgın olduğum zamanlara denk gelir ve pek de hoş değildir. Çünkü çok hızlı konuşurum sinirliyken.Kimse ne dediğimi bile anlayamaz. Annemin tabiriyle taramalıya bağlarım :)
     Yazmak... Benim için vazgeçilmez bi tutku. Uzun zamandır yazıyorum. Ama sadece ben biliyordum yazdıklarımı. Yazdıklarımdan sadece bi kısmını sadece bir kişi okumuştu şimdiye kadar. Benim için özel biri. Sadece o kadar. Ama artık yazdıklarımı paylaşıyorum. Bu cesareti ancak bulabildim kendimde. Umarım hayatım boyunca kendimi geliştirerek yazmaya devam ederim.
      Ben şunu çıkardım kendi kendime. Galiba çok yazan insanlar çok okuyor ama çok konuşmuyor bence yani :)
      Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? 
      Hangisi sizin için daha önemli? :)


ERKEKLERİN EGEMEN OLDUĞU MESLEKLERE SAHİP OLMAK

       Hiç anlamıyorum meslekleri erkek ya da bayan mesleği diye sınıflandıranları. Ne yani biz kızlar sadece hemşire, doktor, öğretmen... ya da ev kızı mı olacağız(bu meslekleri seçenlere kesinlikle bi lafım yok ben sadece daha farklı meslek seçtiğim için böyle dedim)
       Ne yani biz pilot, mühendis... gibi daha çok erkek mesleği diye adlandırılan mesleklere sahip olmayacak mıyız. Sadece erkeklerin hakkı mı o mesleklere sahip olmak. Gayet güzel bir şekilde bütün mesleklerin de altından kalkarız.
      Ben mühendislik okudum. İki kız kardeşimde mühendislik okuyorlar. Daha yaklaşık 1 senelik mühendisim. Araziye gidiyorum kontrol amaçlı. Çalışanlar sanki uzaylı görmüş gibi bakıyorlar. Ne yani hiç mi bayan mühendis görmediler. Görmedilerse de artık alışsalar iyi olur :)
      Dün bir iş ilanı gördüm. Arkadaşım iş arıyordu. Onun için ilanı aradım. İstedikleri özellikleri sordum. Mühendis alımında erkek yada bayan diye bi tercihiniz var mı diye. Konuştuğum kişi valla bence yok ama yönetimin fikrini bilmiyorum ama erkek alacaklar sanırım dedi. Bende açtım ağzımı yumdum gözümü. Ya biz sınıftaki erkek arkadaşlarımızla aynı dersleri, aynı eğitimi almıyor muyuz. Aynı sınavlara girip, sonuçta da aynı diplomayı almıyor muyuz? Bu çifte standart ne diye adamı soru yağmuruna tuttum :) Belki akılları başlarına gelir de bayan alırlar diye:)
      Sonuçta bi şekilde bitecek bu erkeklerin meslekler üzerindeki hakimiyeti. Yani umudum o yönde :)
    

TOZLU RAFLAR ARASINDAN ÇIKAN SİYAH BEYAZ FOTOĞRAF...

    Perşembe günü alt komşumuz ile onun okuduğu liseye gittik. Lise 2 den terk yapmıştı ve açıköğretimden liseyi tamamlamak için zamanında okuduğu liseden aldığı notları gösterir bi belge alması gerekiyormuş. Ama öğrenci numarasını hatırlayamadığı için de dosyasından notlarını çıkaramıyorlar. Biz bayağı bi aradık. Kocaman kocaman kayıt defterlerinden fotoğraflara isimlere baka baka komşumuzun öğrenci numarasını bulmaya çalıştık. Ama öyle kolay falan zannetmeyin. Çünkü bahsettiğim lise Konya'nın en eski liselerinden. Neyse en sonunda bulduk.
    Sonra aklıma geldi. Babamda bu liseden mezundu. Acaba babamın dosyasını da bulabilir miydik. Dosyasından o yaşlarına ait bi fotosunu alabilir miydim acaba? Babamla amcam aynı sene mezunlardı. Amcamı aradım amcama liseden kaç yılında mezun olduklarını sordum. 1978 yılı mezunuymuşlar. Çok iyi bi müdür yardımcısı vardı. Ondan rica ettim. 78 yılı mezunlarının defterini çıkardı. Ama defteri görseniz. Hani derler ya kara kaplı defter. İşte öyle. Kocaman. Neyse ki bikaç sayfa sonra babamın ve amcamın notlarının olduğu sayfayı bulduk. Rica ettim müdür yardımcısına. Bana babamın bi fotosunu verir misiniz diye. Kızım babanda vardır eski fotoları. Ona sor dedi. Bende babamın yakın zamanda vefat ettiğini  ondan bi hatıra kalması için istedğimi söyledim. O da tamam kızım ben sana bulurum dedi. Sonra diğer müdür yardımcısına 78 mezunlarının dosyaları nerede diye sordu. Diğer müdür yardımcısı çok gıcıktı. Şimdi onunla uğraşamayız. 30 küsür yıllık dosya aşağıdaki arşivde onlar bulması uzun sürer dedi. İyi olan müdür yardımcısı da benim yanıma gelip sessizce ben bulurum kızım dedi. Yarına gel al dedi.
   Akşam üstü komşumuz okula tekrar uğradığında o müdür yardımcısı komşumunzun yanına gelmiş fotoğrafları vermiş. Babamın ve amcamın. Ama babamın dosyasında fazladan fotosu kalmadığı için dosyasında zımbalı olan fotoğrafı çıkarmış. Komşumuza da çok aradım ama kız babam öldü deyince çok gücüme gitti onun için buldum demiş. Allah ondan razı olsun.
    Akşam fotoyu komşumuz getirdi. Evde kimse yoktu. Fotoyu görünce oturdum saatlerce ağladım. Babamın benim şimdiki yaşımdan daha küçük hali bana , gözlerimin içine içine bakıyordu. Yine onu çok ama çok özlediğimi anladım oturdum bi daha ağladım...
   Allah inşaallah baba özlemini kimseye yaşatmaz...

12 Eylül 2012 Çarşamba

PEK DEĞERLİ MÜŞTERİ HİZMETLERİ...

Bugün yaklaşık 2 saatimi iki bankanın müşteri hizmetlerine ulaşabilmek için harcadım. Sonuç: yine ulaşamadım. Karşımda muhatap olarak sadece telesekreteri bulabiliyorum :( 
Bugün T... ve Y... bankalarının müşteri hizmetlerine ulaşabilmek uğruna neredeyse kafayı yiyecektim. T.... bankasından bir banka hesap kartım var ona aylık hesap özeti ücreti adı altında her ay 3 küsür lirayı hesabımdan düşüyorlar. Tamam ilk bakışta az bi miktar gibi olabilir ama bunu yıl bazında büşününce bir yılda 30 küsür lira yapıyor. Ulaşamadım pek değerli müşteri temsilcisine. En son yaşadığım şehirdeki bankanın bi şubesine ulaştım oradan bi şeyler dediler fax çektim bakalım sonucunu yarın öğreneceğim. Y.... bankasına gelince öğrenci iken açtırdığım düşük limitli bi kredi kartım vardı. mayıs ayında borcumu ödemek için bankamtiğe soktuğumda kartınız iptal oldu dedi ve kartı geri vermedi. Neyse ben bankaya gittim borcumun tamamını ödedim. Kartı da kapattırayım dedim. Onu müşteri hizmetlerinden yapacaksınız dediler. Aradım ama ulaşmak yine mümkün değil. Geçen gün ekstre geldi baktım 10 liraya yakın borç görünüyor. Bugün en sonunda bankanın bi şubesine ulaştım. Orada dedikleri 30 küsür liralık bir borcumun olduğu. Kartımı bankamatik kartının aldığını bu borcun nasıl olduğunu sordum. Onlarda kartımın kapalı olduğunu bilgileri ancak şubemize gelirseniz verebiliriz dediler. Bakalım yarın bankaya gideceğim. Ama artık illallah dedirttiler. Yarın bu iki bankanın birinde bi sorun çıkarsa işte o zaman nazik yönümü değil sinirli yüzümü görecekler ve şundan eminim bundan hiç de memnun olmayacaklar. Çünkü tersim çok pistir :) İşte bölye eminim bu sorunları yaşayan tek ben değilim. Müşteri hizmetlerini arayıp bekle bekle bıkıp işini halledemeden kapatanlar. Bi müşteri temsilcisine ulaşsalar bile istediği sonucu alamayanlar. Sayımız çok biliyorum ama bunun çözümü nedir işte onu bilmiyorum :( Bilen varsa çözüm yollarını paylaşmalarını bekliyorum :)

11 Eylül 2012 Salı

BABAM...

         Bazı çocukların hiç babası olmaz. Ya gerçekten olmaz artık bu dünyada değildir yada vardır ama yoktur. Vardır aslında babası ama ne bir sorununu bilir çocuğunun, ne hangi kitabının alınacağını, ne öğretmeninin ismini ne de çocuğunun arkadaşlarını...çocuğunun hayatına dair en ufak bir fikri bile yoktur babanın. Ne zaman kalkar, ne zaman yatar, neyi sever neyi sevmez. İşte o babalarla evli annelerin işi gerçekten çok zordur. Çünkü muhtemelen sadece çocuğunun değil karısınında neyi sevip sevmediğini bilmez. Bunu bilinçli yada bilinçsiz bi şekilde yaparlar ama sonuçta farketmiyor. Babasız bi çocuk, kocasız bi kadın...
      Yada gerçekten babası olmayan çocuklar. Ölmüştür onların babaları. Hastalanmıştır, kaza geçirmiştir, beklenen veya ani bir ölüm bi şekilde onları ayırmıştır.
       Ben hangisiyim şimdi. İkisini de yaşadım. Önceden babam vardı ama aslında yoktu. Şimdiyse gerçekten yok. Artık bu dünyada değil. Derdim ben babamın yokluğunu çok hissetmem herhalde diye. Ama öyle olmuyormuş işte. Artık hayatta olmaması insanın yüzüne fena çarpıyormuş. Aslında onu çok  ama çok özlüyormuşsun. Aslında alışmıştın onun yokluğuna. Çocukluğundan beri yoktu. Arada gelirdi sonra hemen giderdi. Hayat bu çalışılması lazımdı. Para kazanılması gerekiyordu. Çocuklar nasılsa bi şekilde büyüyorlardı. Uzakta olunsa da olurdu. Büyüdüklerinde çalışmasada olurdu. Ama insan hesap edemiyor işte. Ya onların büyüdüğünü göremeyekse o baba. Benim babam gibi. Yok artık. Aslında var. Ama bu dünyada yok o artık diğer alemde. Keşke hep bizimle birlikte olsaydın be babam keşke... Kısa süren beraberliğimizi keşke dolu dolu yaşasaydık. Bu çok gücüme gidiyor. Şimdi benim bu yazdıklarımı bi yerlerden okuyorsundur, görüyorsundur. Bunu biliyorum. Ama şunu da bil babacım ben seni çok özledim...

İLK YAZIM

İlk yazım bu. İlk dediysem başkalarıyla paylaştığım ilk yazım. Nereden ve nasıl başlayacağım bilmiyorum. Becerebildiğim kadarıyla düşüncelerimi yazıya dökeceğim.
Garip bir ruh hali içindeyim. Size de olur mu bilmem ama. Hani için daralır, ne yapacağını, nereye gideceğini, kime gideceğini bilemezsin. Kime gideceğini bilsen bile ona ne diyeceğiğni bilemezsin.Öylece durursun, bi süre diplerdee yaşarsın. Aslına bakarsan bunu kimse bilmez. Yani dışardakiler seni normal zannediyordur. Ama sen bu aralar normal bir ruh halinde değilsindir. İşte ben öyleyim bu aralar. Bunu kimseye anlatamıyorum. Anlatmak isteyip anlattıklarımda muhtemelen beni anlamıyorlar. Çünkü beni ancak benim gibi olan anlayabilir.
Aslına bakarsanız ben böyle değildim. Aslında böyle kalmaya da niyetim yok. Bi şekilde dipten yüzeye çıkmam lazım ve bunu da yapacağım. Bunu da her zaman yaptığım gibi yazarak yapacağım.
İnşaallah bunu elime yüzüme bulaştırmam...
Tekrar görüşmek üzere...